arapça da ki anlamı "iki boynuz sahibi" anlamına geldiği gibi "iki zaman sahibi" anlamına da gelmektedir. iki boynuz sahibi zahiri manada insanların tarih boyunca bu şahsiyeti tanıyabilmesi için, iki zaman sahibi manası ise insanların dikkatini farklı bir yöne çekmek için kullanılmış olabileceği farklı bir deyişle kur'an-ı kerim'in klasik arap edebiyatının da üstünde yazılmış olabileceği ve bu farkındalığı insanlarda uyandırması olabilecektir.
kur-an'ı kerim'de kehf suresinde zü'l-karneyn'den bahsedilmektedir. kehf suresi 84. ayette "Biz onun için yeryüzünde güç ve saltanat hazırladık ve ona herşeyden bir sebep verdik." buyurulur. Bu bize zü'l-karneyn'in güçlü ve saltanatlı bir kişi olduğunu ve ona herşeyden bir sebep verildiğini belirtmektedir. sebep kelimesi vesile, vasıta, araç vb. kelimeleri ile anlamdaştır.
devam eden surenin 85. ve 86. ayetlerinde "o da bir sebebi izledi. "Nihayet, Güneş'in battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın." buyurulur.
iki zaman sahibi bahsekonu kişi bir vesileyi izleyerek güneşin kara balçıklı bir gözede battığını görmüştür. bu durumu güneşin dahi batabileceği kara balçıklı bir göze hayal ederek anlamaya çalıştığımızda burada bugün kara delik diye tabir ettiğimiz korkunç çekim gücüne haiz bir oluşum akla hayale gelebilmektedir. bu güneş ve kara deliğin yanında bir kavim bulmuştur. yani zamanın ilerisinde neler olup biteceğini görebilen zaman doğrusu üzerinde ileri ve geri kabiliyeti olan bir kişi orada ki kavme azap yada güzel bir tavrı esas alacaktır. zü'l-karneyn ise burada 87 ve 88. ayetlerde bakalım ne demiştir. 87. "Dedi: "Zulmedene azap edeceğiz; sonra Rabbine döndürülecek; O da onu görülmedik bir azaba çeker." 88. "iman edip hayra ve barışa yönelik iş yapana gelince, onun için ödül olarak en güzeli var. Ve ona, buyruğumuzdan, kolay olanı söyleyeceğiz." buyurmuştur. yani gördüğü durumu bu kavme iletecek ve iman edilip edilmemesine göre kaderi ile terk edilecektir. bugün o kavim zaman açısından bizden önde midir geride midir şimdiye çoktan batmış mıdır yoksa henüz batmamış mıdır en doğrusunu allah bilir.
zü'l-karneyn yolculuğuna devam edip 89. ayete göre bir yol daha tutmuş ve 90. ayette nereye vardığı belirtilmiştir. 89. "Sonra bir sebebi daha izledi." 90. "Bir süre sonra, Güneş'in doğduğu yere varınca onu, ona karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu." bu sefer zaman doğrusu üzerine ters istikamette seyrederek güneşin doğduğu yöne gitmiş ve orada güneşe karşı kendilerine bir siper yapılmamış bir kavme ulaşmıştır. bizim güneşimizle aramızdaki siper bilindiği üzere atmosfer tabakalarıdır ve bizi güneşin zararlı ışınlarından korur. buradan çıkarılabilecek manaların arasında üzerinde koruyucu bir tabaka olmayan farklı bir gezegenden bahsediliyor olabilecektir. en doğrusunu allah bilir.
92. ayette "işte böyle! Biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık." allah tarafından zü'l-karneyn'in ve yanında olan herşeyin üstün bir bilgiyle donatıldığı belirtiliyor. şu an bizim bildiğimiz ve bilemediğimiz bir bilgi ile.
93. ayette zü'l-karneyn'in yeniden bir yol tutuğunu ve bir sebebi izlediğini öğrenmekteyiz. "Sonra yine bir sebebi izledi."
devam eden ayette bu yolculuğun sonunda iki set arasında bir toplulukla karşılaşmıştır. "Nihayet, iki set arasına ulaştı. Setler arasında öyle bir topluluk buldu ki neredeyse söz anlamıyorlardı." bu topluluğun neredeyse söz anlamadığını belirtmektedir. burada aslında bu topluluğun iletişime geçebildiği fakat neredeyse söylenilen sözleri anlayamadıklarından bahsedilmektedir. aksi takdirde "neredeyse" terimini burada kullanmak cümlenin anlamını tamamen değiştirebilecektir. ayrıca iki set arasında bloke edilmiş bir alandan bahsedilmektedir. örneğin bizde kendi gezegenimizde yer çekimi ve dış uzay baskısı arasında bloke edilmiş vaziyette yaşamaktayız. bizim imkanlarımız ise nispeten daha iyi olmakla birlikte izin verildiği ve güç yetirebildiğimiz kadarı ile sistemimizde seyahat imkanı bulabiliyoruz.
devam eden surenin 94. ayetinde "Dediler: "Ey Zülkarneyn! Ye'cûc ve Me'cûc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set yapman şartıyla sana vergi verelim mi?" buyurulmuştur. burada zü'l-karneynin "neredeyse" söz anlamayan kavimle iletişime geçebildiği ve bu kavmin derdini bu sayede anlatmayı başarabildiği anlaşılabilmektedir. burada ki kavme yecüc ve mecüc isimli yaratıkların normal hayatın seyrini değiştirdikleri ve bozgunculuk yaptıkları anlatılmaktadır.
95..97. ayetlerde "Dedi: "Rabbimin beni içinde tuttuğu imkân ve güç daha üstündür. Siz bana bedensel gücünüzle destek verin de onlarla sizin aranıza çok muhkem bir engel çekeyim." "Bana demir kütleleri getirin!" iki ucu tam denkleştirince, "Körükleyin!" dedi. Onu ateş haline koyunca da "Getirin bana, üzerine erimiş bakır/katran dökeyim!" diye seslendi." "Artık onu ne aşabildiler ne delebildiler." zü'l-karneyn'in burada bir kimyager gibi çalışarak gerçekleştirdiği kimyevi reaksiyon sayesinde yecüc ve mecücten arındırılmış ve izole edilmiş bir bölge inşa ettiğini anlayabilmekteyiz. 98. ayette ise "Dedi: "Bu, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır." 99. "O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sûra da üflenmiştir; hepsini bir araya toplamışızdır." bu oluşturulmuş blokeli alanın allah'ın dilediği ve bildiği tüm zamanların sonunda ortadan kaybolacağını ancak o zamana kadar bu oluşumun orada kalacağını görmekteyiz. en doğrusunu allah bilir.