karanlığın esaretinde bir hücre... hücrede keskin amonyak kokusu ve genç adamın bedeninden sızan kanın ıslaklığı...
yüzükoyun yerde... uzun, derin kırbaç izleri ve artık tanınamayacak bir surat...
genç dirseklerini kırarak yere baskı uygular ve dizlerinin üstüne kalkar...
doğrulup ayaklarını yere sürerek kenara çekilir ve sırtı soğuk duvara gelecek şekilde çömelir. ağlamaya başlar... sesi gittikçe gürleşerek ağlar...
'artık dayanamıyorum. ' diye haykırır. sesi hücrelerin bulunduğu koridorda yankılanır.
ağlamaklı sesi yavaş yavaş bir kahkahaya dönüşür...
birden ayağı fırlar ve kahkahasını kesmeden zorla seçebildiği karşı duvara doğru koşar ve yere yığılır. bu sefer biraz daha zorlanarak ayağa kalkar yavaşça... ve bu sefer diğer duvara doğru atılır.
tekrar yığılır ve tekrar koşar... tekrar ve tekrar...
sonunda bir daha doğrulmamak üzere yer yıkılır ve artık o özgürdür...