üretim çılgınlığının son noktası. arkadaşım hasan ile dikdörtgen bir masada karşılıklı oturuyorduk. masanın tamamı tuborg şişeleri ile dolmuştu. beynimizi serbest bırakmış, yırtma hayalleri kuruyorduk. bilirsiniz bu tarz hayaller genelde yırttıktan sonrasına dair olur. biz ise işin geleneksel boyutunu çoktan aşmıştık. artık hayatımızı en fazla bir sene içerisinde değiştirmesi gereken o dahiyane fikrin gelmesini bekliyorduk. hasan tuborg şişesinin, yere düştüğünde nasıl bir şeye benzeyeceğini merak etmiş olmalı ki işaret parmağını kanca şeklinde büküp, şişelerden bir tanesine geçirdi ve onu kendine doğru çekti. şişe bir miktar havada asılı kalıp yerden yükselmeye başladı. ve yükseldikçe genişlemeye... şişenin bu gidişini olgunlukla selamladık.
sonra hasan aynı muameleyi başka bir şişeye daha uyguladı. o da aynen az önceki gibi büyürken yükselerek gözden kayboldu. bir an için ensemde ufak bir uyuşma hissettim ve '' herhalde güneş çarptı'' diye mırıldandım. hasan beni hiç sallamadan şişeleri uçurmaya devam etti. ta ki masadaki tüm şişeler tükeninceye dek. ben ise ensemdeki uyuşukluktan başka bir şey düşünemez olmuştum. arka fonda ibrahim tatlıses çalmaya başladı. '' yallah şoför yallah ne bekliyorsun? yüreğime gam ekliyorsun '' diyordu reyiz. şarkının da ardında ritmik bir '' tıss'' sesi duymaya başladığım an ensemden yılan sokulmuşa döndüm. elimi enseme götürdüm yılan falan yoktu. hasan' a '' oğlum şu enseme bir bak çok uyuştu kene falan sokmuş olmasın'' dedim. hasan ortalıkta uçurabileceği bir şeyler aramaya koyulmuştu oralı olmadı. anlayacağınız üzre açık havadaydık ve hava gayet açıktı. tıslamalar şarkıyı bastırmıştı. belki de şarkı bittiği için bana öyle geliyordu. bu durumdan sıkılmıştım gözlerimi ovuşturdum akabinde gözlerimi açtım. uyandığımda belden aşağım olmak kaidesi ile yarı çıplaktım. üstelik yüz üstü yatıyordum ve çarşafı altıma sıkıştırmıştım. '' götüm açıkta kalmış'' dedikten sonra yaklaşık 3 dakika aralıksız güldüm. sonra annem '' ne oldu oğlum?'' diyerek odaya girince götümü gördü. gülmeye devam ediyordum ki sinsi bir tıslamayla kendime geldim. refleks olarak elimi enseme götürdüm ufak bir şişlik vardı. '' galiba sivrisinek'' dedim. ama tıslamanın ne olduğunu hala çözememiştim. bu sırada annem ibrahim tatlıses' ten sarışınım adlı şarkıyı çalmaya başladı. ''şarkılar annemden ise tıslama da annemdendir'' diyerek, yerde dün gece çıkardığım gibi duran baksırımı, çıkardığım kordinatların üzerine gelip çıkardığımın zıttı bir hamle ile giydim. odamdan çıkmamla koridora kurulmuş ütü masasına ve ona dik olarak monte edilmiş yarım ütüye denk geldim. ütü' nün yarısının nerede olduğunu banyoya girince fark ettim. annem ütü' nün yarısına su dolduruyordu. buharlı bir ütüydü bu ve ütü yapma işlemi esnasında periyodik olarak tıslıyordu. işte sese doğru gidince böyle küçük sürprizlerle karşılaşabiliyordun.
annem banyodan çıkınca, küvete eğilip sıcak suyu açtım ve sadece ellerimi yıkayıp, doğruca telofonuma doğru yöneldim. yürürken ellerimi kıllı bacaklarımda kuruladım. arayacağım kişiyi tanıyorsunuz aslında. rüyamdaki şişe pilotunu arıyorum. adı hasan pilot hasan. hasan neredeyse hiç ayık gezmediği için ona mahalle sakinleri bu lakabı münasip gördüler. hasan da gayet pilot tavırla razı geldi bu mesleğe. türkiye nüfusunun yüzde doksanı gibi hasan da istediği lakaba sahip değildi ama bu sikinde de değildi. istediği bir lakap var mıydı? onu bile düşündüğünü sanmıyorum. hasanı aramadan onun beni aradığına tanık oldum. '' gerçekten mübarek adam şu hasan'' diye söylendim telefonu açarken.
hasan: oğlum acil buluşmamız lazım galiba bu sefer yırttık.
ben: ne geldi aklına yine kanka?
hasan: telefonda olmaz 1 saat sonra hasan abinin mekanında buluşalım.
hasan abi, zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz sahil meyhanesinin sahibi ayrıca arkadaşım pilotun adaşı.
üzerimi giyerken '' anne bana tost yapsana'' şeklinde annemden tost yapmasını rica ettim. annem de '' oğlum için dışın tost oldu dolapta brokoli var '' şeklinde bu isteğimi ikiletmedi sağolsun. ancak yarım saat beklememe rağmen tost gelmedi. ben de evden çıkıp, hasan ağabey' in mekanına doğru yürümeye koyuldum. mevsimlerden yaz aylardan mayıs sonu idi. hasan abinin mekanına hasan ile tam anlaştığımız saatte vardım. ve '' selamın aleyküm ahali'' nidası ile meyhanede tek başına oturmakta olan hasan ağabeyimi selamladım. eyvallah yiğidim diyerek beni ismim ve aynı zamanda lakabım olan '' yiğidim'' ile karşılamış bulundu. '' ağabey hasan geldi mi buraya? '' diye sordum hemen. yok gelmedi ama telefonla aradı senin buraya geleceğini haber etti. '' allah allah'' dedim ve bir karışık tost söyledim. bu sırada hasan ağabey teypten yallah şoför' ü çalmaya başladı. tam o sırada elinde tuborg şişesi ile hasan gözüktü. '' taşlar yerine oturuyor'' der demez bastım kahkahayı. hasan bana doğru yürürken üstünü yokladı, ona güldüğümü sanıp tribe girdi mal. ben tabii kaçırır mıyım bu detayı? hayatındaki tek tepki olarak kahkaha atmayı misyon bellemiş biri olarak bastım kahkahayı.
Hasan geldi ve tam karşıma oturdu. Sırtını mehyanenin duvarına yasladı. Hasan ağabey tost makinesinin ardından Hasanı göz ucuyla süzerek hoşgeldin pilot. bir şey içer misin? dedi. Sağol ağabey ben içiyorum ama Yiğit e bir bira ver benden olsun diye cevapladı Hasan. Ve sonra anlatmaya koyuldu;
- Ergenliğimin ilk senelerinde. insan sperminden yapıştırıcı yapmışlığım var benim Yiğit biliyorsun. Hatta ambalajında içindekiler kısmına gelinceye dek hep yırttık oğlum diye bahsettim bu icadımdan. Ancak içindekiler kısmına insan spermi yazmaktan çekindiğim için seri üretim aşamasına geçemedik. Allah kahretsin şu utangaçlığımı. Hala içimde uhtedir.
Biliyorum Hasan sadete gel dedim. Devam etti;
- Amına koduğumun talihi yüzüme hiç gülmedi. Ama şimdi herkesi hayretler içine sürükleyecek dahiyane bir fikirle duruyorum karşında. insan derisinden oyun hamuru icat edeceğiz.
Tutamadım kendimi bir kahkaha patlattım.
- Ne gülüyorsun oğlum?
Diye sordu pezevenk evladı bir de.
Eeee Hasan, içindekiler kısmına ne yazacağız? şeklinde bir soru yönelttim kendisine.
Tam masada bir sessizlik oluşacaktı ki Hasan ağabey imdadımıza yetişti. Tostumu ve biramı servis edip hemen yanımıza oturdu ve bize biraz önce bu masada sadece ikimizin oturmadığını hatırlatırcasına Bence pilotun fikri yabana atılacak bir fikir değil diye ekledi. O sırada teypten sarışınım adlı şarkının sesleri duyulmaya başladı. Şarkıların bu sırada ilerlemesi ister istemez Hasan ağabey ile annem arasında bir münasebet olup olmadığını sorgulattı bana. Sonra banane amına koyayım kocaman insanlar diye geçirdim içimden. Hasan ağabey, içindekiler kısmına ne yazacağız? diye sordum. O sırada şöyle buyurdu Hasan;
- Siz Hasan ağabeyini daha tanımıyorsunuz. Aşağı mahallenin anaokulu hocası Gül Pınar hanımla çok sıcak bir dostluğumuz var ayrıca kumpir sokaktaki kumpir kreşinin müdürü Tarçın bey çok yakın dostum. ilk olarak oralara toptan satış yaparsınız baktınız işler tıkırında. Hasan ağabeyiniz size 3- 4 okul daha ayarlar.
Şeklinde saçma ama ümit vaadeden bir konuşma yaptı. Bu fikir hem hasana hem bana mantıklı geldi.
eee derileri nereden bulacağız Hasan? dedim. Tişörtünü çıkardı ve dönüp sırtındaki kavlak deriyi gösterdi. Bir senin sırtınla olacak iş mi bu Hasan allahını seversen? diye ağzına sıçmak istedim ama puşt tüm sorularıma anında cevap veriyor. Oğlum, halk plajına bir masaj standı kuracağız. Yaz boyu orada çalışıp masaj yapıyoruz görünümünde milletin derisini yüzeceğiz. Hasan bir anda gözümde pis bir seri katile dönüşmüştü.
Eylül ayının ikinci haftasına kadar tam 5 çöp poşeti deri stokladık. Ve iş bitiminde hepsini bizim apartmanın kazan dairesinde kimyasal tepkimeye sokarak oyun hamurunu icat etmeyi başardık. Hamurun pis kokmasını engellemek için annemin kış için stokladığı gül reçellerini harcadık ancak iş bitiminde cebime giren parayla ( masaj+ oyun hamuru) anneme gül bahçesi satın alabilirdim. Hasan ağabey ve ben pilot gibi bir arkadaşımız olduğu için çok şanslıydık.