gecenin sorusu başlığına eklediği soruyla cevabın kendisini geceye dönüştüren yazar. Ama kesinlikle zeki bir yazar. Şöyle sormuş sorusunu;
"Var olmak denilen şey bizim muhtelif duyularımız ile bir şeyleri algılamak ise eğer, varlığını algılayamadığımız bir şeyin olmadığını nereden biliyoruz ?"
Varolma ediminin kendisi görülür, hissedilir olma durumlarından ibaretse eğer Almanca'daki hiç (nichts) kelimesi aynı zamanda varlık anlamına gelir. martin heidegger'in meşhur önermesini hatırlarsak:
"insan dünyaya atılmıştır(geworfen). insan Hiç(Nichts) içine düşmüş bir Neliktir (Wesen).Bunu kendisi seçmemiştir. "
Ve benim kabaca getirdiğim açıklama:
"Hiç sözcüğü aynı zamanda varlık anlamına da gelir. Bu yüzden "insan varlık'a terk edilmiş" anlamına da gelir. Varlığın sınırsızlığı ele alındığında varolan aynı zamanda "hiç" olduğu da rahatlıkla çıkarsanabilir. Aynı zamanda varolan görülmesi yani ne'liği görünür kılınmasıyla aynı zamanda kendini görünür-kılınan'ın içinde geri çeker. "
Bu soruya ilk etapta farklı bir giriş gibi görünse de sorunun doğasını oluştan şeyin yani "algılanamayan bir şeye nasıl "yok" deriz" noktasında söylenecek şey "algılanamayan" bir şeye dair hissiyatımızı, hissettiğimizden nasıl emin olabiliriz, şeklinde olabilir. Bunun da yanında kavrayamadığımız bir varlığa dair savımızın nitelik-nicelik eksenindeki ilişkisi de önemlidir; zira burada bir kesinlik yok, aksine belirsizlik vardır. işte bizzat bu belirsizliğin kendisi bile bir duyumsamadır.