burda da mı? son kurşunumdu o benim, bilmiyorsun. şimdi ateş altındayım ve kovboylar, ölümsüz değillerdir. hanginiz fısıldadı bunu? kurak bir içanadolu şehrinden esiyor rüzgar ve torosları delerek ulaşıyor okyanusun kapısına. ben, içime çekiyorum ve deniz çarşaf gibi ama bilinen anlamda değil. sanki yorgun bir geceyi ağırlamış bir çarşaf gibi hırçın ve dağınık alabildiğine.
hangi orospu çocuğu gelip de yeşil gözlerden bahsetti bana? hanginiz hatırlattı yok yere kabuğunu soymaktan vazgeçtiğim bir yarayı.
kahverengi, iri gözler. yeşil ve berrak sonra. sarı saçlar, siyah saçlar. kot etek, beyaz bir elbise, siyah bir askılı, bulaşık bir tava, doğranmış domatesler, fincanda kahve ve ve ve kültablasında bilmem kaç tane izmarit koleksiyonu.
bırak ay gitsin, sen kal bu gece...
o şarkıyı hanginiz mırıldandı? zerre aklınız varsa aklınızı sikeyim! ecelinize susamış olmalısınız siz, başka izahı yok bu işin.
ay ışığı, der durursun vay aman.
peki o zaman, sen! şuradan bağlamayı kap gel bakalım aslanım. biraz işimiz var seninle. çalmayı biliyor musun? unutmuş olsan da çok dert değil; sen çalacaksın ve ben söyleyeceğim. çalıp da söyletmeyenlerin tutulmamış sözlerine inat hem.
neşet ertaş'ı bildin mi? evet oralı olan neşet, memleketinin ismini söyleyeni de diri diri yakarım!
çal neşet ertaş'tan. benzer acıları, benzer şekilde yaşadığım adamlar için de çal, ben söylerim. susturulmuşluklara inat biraz da...