sevsene beni.
hani o uğruna sokaklarda pankart açtığın çocuğum ben. altıma işediğim için dayak yiyen, kimsem olmadığı için hor görülen çocuk. hani bir kameranın merceklerinden senin yüreğine ulaşan yansımamın can acıttığı çocuğum. kimliğimde ana-baba hanesi boş veya bir isimden öte olmayan o küçük çocuk. sevsene beni.
tıpkı beni ilk gördüğün andaki gibi. bir musamere salonu sanki, hepimiz çıplak ve olduğunca dayak yiyoruz. bir ahmet var, en çok dayağı o yiyor. geçen sırtındaki morlukları gösterip "... bakın bunlar sizde var mı? ... " dedi, var hepimizde o morluklar. sizlerin çürümüş yürekleriniz kadar mor olmasa da, hepimizde var biraz et zedelenmesi. sevsene beni.
sokakta gördüğün kediyi sever gibi değil ama. yapmacık şeylerden uzak, gerçekten sev. başklarının acımasızca vurduğu başımı okşa mesela. mesela hikayeler anlat bana ama bağırmadan, küfretmeden. ellerimden tut, yalnız sağ elim çok acıyor cetvel vurdular, sol elimden tut. gökyüzüyle denizin birleştiği yerlere götür, umutla sevginin birleştiği yerlere. sevsene beni.
sev ama sırf benim için değil, kendin için de sev. sev ki kırılsın içindeki bütün o buz tutmuş tabular. sev ki, fark et seninde benden farkın olmadığını. küçük bedenime yığıdınız bu dünyayı gör, çek at omuzlarımdan yer küreyi. tek kale maçlarda ben yeneyim bir kere, bir kerede beni alkışlasınlar ne olur. bir kere de beni sevsinler. sevsene beni.
kendini sevdiğin kadar değil, yüreğine sığdırabildiğin kadar sev, içten-sıcak, sevsene beni.