tek istediği biraz huzurdu

entry24 galeri
    11.
  1. kendini otobüse attığında ensesinden sızan ince ter damlalarını hissediyordu, sırtında geziniyorlardı başıboş bir halde. bu adada sevmediği pek çok şey bir aradaydı ama en çok garipsediği "çimleri sulamak" konusundaki yasaktı. şapkasını düzeltti, buralarda otobüse bindiğinizde başa gelebilecek en güzel şey bir sonraki, belki ondan bir sonraki, belki de çok daha önceki durakların birinden güzel bir kadının da aynı otobüse binmesiydi. seviyordu güzel kadınları uzaktan izlemeyi. ingiliz takımlarının futbol maçlarına gitmeyi sevdiği gibi anlamsız seviyordu bunu da. zaten sevmek denilene anlam katmaya çalışmak saçma bir teşebbüstü ona kalırsa. şapkasını tekrar düzeltti ve aslında yaptığı şey aynı şapkayı, eski haline getirmekti tekrar. otobüs durdu, heyecanlı bakışlarla kapıya odaklandı ve işte beklediği şey olmuştu. mutluydu, en azından bir süreliğine.

    saçları orta uzunlukta sarı ve teni memleketinde ifade edilir haliyle "süt beyaz" bir kadındı. tahmini olarak 20'li yaşlarının başındaydı ama olmayabilirdi de. burada genç kadınlar yaşlarından çok daha büyük görünebiliyorlardı bazen. belki de daha 17 yaşında bir çocuktu. ama güzeldi gene de. gözleri, kaküllerine takıldı kadının ve bir yerlerden rüzgar alıyor gibiydi kakülleri. uçuşuyorlardı hafif hafif. gözlerinin kenarına baktı, tam karşısında oturuyor ve sanki onu bir şekilde büyülemek için otobüse binmiş gibi davranıyordu. sağında içtiği biranın kokusunu otobüse taşıyan tahmini 50 yaşlarında bir ingiliz vardı. bira içmeyi severdi aslında ama bira kokan insanlara çok yakın olmayı da istemiyordu. şapkasına attı elini, vazgeçti sonra neden.

    tekrar genç kadına döndü. yaklaşık 1 yıldır buralardaydı ama ilk kez böylesi bir güzellikle karşılaştığından emindi. gidip konuşurdu aslında ve bir şekilde gördüğü güzelliği anlatma çabası verirdi hiç çekinmeden, üşenmeden, korkuların rüzgarını zihninin yelkenine değdirmeden ama bir şey vardı ki aklını karıştırıyordu. burada "çocuk istismarı" gibi vak'alara çok ciddi önlemler alınmıştı. kimse "amacın çocuk istismarı yapmak mı" diye sormuyordu bile. reşit olmayan birisiyle konuşmaya çalışan bir yabancının, ciddi bir ceza alması mümkündü. kendi ülkesinde 13 yaşındayken 30 kişinin tecavüzüne uğrayan ve mahkeme önünde "gönül rızası olduğu" yönündeki kararlar ile 30 tane ağır sapığın tekrar toplumun arasına karışmasında bir beis görülmeyen kız çocuğunu düşündü ve birinin yaşından emin olamadığı için bir genç kadın ile konuşamamasını tercih ederdi.

    eksik kalmıştı gene bir şeyler. ya da olması gerektiği gibi değildi en azından, bundan emindi. şapkasını çıkartıp, diz kapağına geçirdi ve tezini yazarken hissettiği o garip duyguyu hissetti bir an. "acaba" gibi muallak ama "sanki" gibi de dikenli bir duyguydu bu. iç organlarda bir batma hissi oluşturan ama somut olmaktan çok çok uzak bir duygu.

    genç kadın umrunda bile değildi artık. neyi sevip, neyi sevmediğini dahi kestiremez bir haldeydi. ineceği durağı kaçırmasına ramak kalmıştı, tanrılar hepten hayırsız çıkmış ve hissettiği, daha derin bir şekilde karşısında dikilen, daha can acıtıcı bir hal almış olan, daha katlanılmaz, daha kabus gibi ve daha ölümcül bir yalnızlıktı.

    biraz canı sıkılmıştı, güldü sonra.

    kendini biran önce eve atmalıydı, evde biraz ayaklarını uzatıp gözlerini kapattığında belki istediğini alır, aradığını bulurdu;
    tek istediği biraz huzurdu.
    0 ...