Otobüs de kuzenimle sohbet ederken dikkatimi çekti bir kadın. Düşünceliydi. gözlerini insanlardan kaçırıyordu. Kucağında bebeği yanında da kocaman bavulu vardı. Kuzenimde benden sıkılmış olacak ki yanımda oturan kadına yöneldi. Gülümseyip "merhaba" dediğinde kısık ve utangaç bir ses tonuyla cevap verdi. Tanışma faslına girip memleketler soruldu. Tunceliliymiş. Kuzenimin gözleri bavuluna ilişti. Neden buraya geldiğini sordu. Konuşamadı kadın. Yüzü asıldı. Biraz zorladıktan sonra alevi olduğunu, köy de bunlara rahat vermediklerini öğrendik. Art arda gelen tehditlerden bunalıp buralara gelmişler. Sesi git gide daha çok titredi, tutamadı gözyaşlarını. Daha sonraları hiç çıkmadı aklımdan bu kadın. Gözlerimin önüne gelmeye başladı yüzüne ilişmiş ümitsizlik ifadesi. Anlayamamıştım neden alevi olduğu için baskı gördüğünü. Küçüktüm tabii. insanların zalimliklerine akıl sır erdiremeyecek kadar küçük. Kafamdaki soru işaretleri din dersi eğitimi almaya başlamamdan sonra kayboldular. Kitapta yazılanlarla bizlerin uyguladıkları şeyler çok farklıydı. Her defasında öğretmene sorular sorar, "ama babaannem namazı böyle kılmıyor, şunu şöyle yapmıyor, bunu böyle uygulamıyor" dedikçe kötü bakışlara maruz kalırdım. Ben aleviydim ve okutulan kitap Sünniler içindi. Alevi olduğumu saklamadım hiç kimseden, utanmadım da bu durumdan. Neden utanacaktım ki?
Ama o kadın saklamıştı, korkmuştu. ibadetleri diğerlerinden farklı olduğu için dışlanmıştı. Camii ye gitmedikleri için nefret edilmişti. Oruç tutmadıkları için kâfir denilmişti. iki seçeneği vardı bu kadının. Ya baskılara boyun eğip asimile edilmelerine izin verecek ya da inançlarını daha rahat bir şekilde yaşamak için terk edecekti bütün her şeyi. Doğru olanı seçti. Göstermelik bir hayatı reddetti.
Eminim ki bu durumun Alevilerin sorunu ve suçu olduğunu düşünen zihniyet Sivas katliamını da unutmuştur. Tekbir getirilerek acımasızca katledilen 35 kişi umurunda bile değildir. istenilen şey sadece biraz empati.