4 üncü sınıfta ağlaya ağlaya evin içinde haykırarak verdiğim söz.
birinci sınıftan beri okulu sevmezdim. okula gitmek için evden çıkmadan bir saat önce karnıma ağrılar girerdi. ama nasıl ağrı. deşiyolar sanki karnımı. ilk iki derste hep ağrılarla geçti. okumayı kolay söktüm. matematiği de hep sevdim. ta ki 4 üncü sınıfa kadar.
o kadar bahtsız bir sınıftık ki 4 üncü sınıfta 6 ıncı hocamızla devam ediyoduk. çok yaramazdık, hababam derlerdi bize yok hocayı çıldırttık, soruları çaldık, 1 nisanda sınıfa fil getirip hocayı bezdirdik değil. bahtsızdık işte. ya hocamız başka şehre atandı ya ameliyat geçirdi yok müdür oldu derken 4 üncü sınıfı 6 ıncı hocayla bitirdik.
4 üncü sınıfın ikinci döneminde ise öyle bir hoca geldi ki betimlenemez. ss subayı mübarek. ama nasıl bi ters kadın böyle düşününce irkiliyorum. yüz olarak da rahmetli mualla sürer'e benziyodu ;
tabi her gelen hocayla ders işleme sistemi de değişiyodu. düşme hattındaki takıma dönmüştük. eski hocalar ünite ünite dergi aldırırken yeni hoca ise matematik için kitap aldırmıştı. tabi alışmışım dergilerdeki kolay soruları çözmeye. yeni kitapta çerez gibi gelecekti. ta ki kitapla tanışana kadar. bilen bilir meşhur ahmet buhan kitapları;
hoca kitabi aldırdıktan sonra o gün işlediği konularla ilgili veya ilgisiz şu sayfadakileri çözün diyodu. kitap desen tuğla gibi şerefsiz çantaya bi koyuyoduk iki santim gerideyiz. kambur oldu bir nesil o kitap yüzünden. matematiğimiz iyi ya çözüyoruz ya hani, ne olabilirdi. oturdum evde çözmek için biraz değişik geldi. bir soru atladım iki soru atladım derken iki üç sayfada bi kaç soru yapabildim. defterde yapamadığım soruların yerini boş bırakarak okula gittim. ödev kontrolü sırasında hocanın ne dediğini anlamayarak güzel bide azar işittim. hoca ise her gün aynı ödevi vermeye devam etti. ben yapamadım. o verdi ben yapamadım. o yine verdi ben yine yapamadım. zordu aga sorular yapamıyodum. bi kaç hafta böyle devam etti. artık azardan bıktım ve her gün verilen ödevi kitabın arkasındaki çözümler sayfasından geçirerek yapabildim. ama yediremiyodum kendime. bütün sınıf yaptım diyodu ama onlarda işin kolay yolunu bulmuştu.
her ödev yapma zamanı daha çok sinirleniyodum. arkadan birebir geçirdikçe hırslanıyodum. bi de en pezevenk konu olan problemler kısmına geldik. dahada yapamadım. yok tren tünele girmişte yok havuzda yok arabaydı derken patlama noktasına gelmiştim.
mayıs akşamı ödevim yine yapamıyodum. hava zaten sıcak antalya yanı. bide akşam 9 45 de şampiyonlar ligi maçı vardı ve kesin izlemeliydim (ilk yarısını izleyebiliyodum sadece) . ve hala inatlaşarak çözmeye çalışıyodum. neyin inadıysa artık. çok dürüstmüşüm demek ki. çözemeyince arkadan geçiyodum derken maç saati yaklaştı ve evde bir anda çığlık attım. kitabın kapağını yırttım kalemi duvara fırlattım. cinnet getirdim adeta. sanki şirkete proje yetiştiricem. nasıl kastıysam artık. bir anda patladım ve beher beher ağlamaya başladım. bi yandan annem teselli ederken bir yandan abim ben çözerim len derken göz yaşları içinde çığlık ata ata ağlayarak yemin ettim.
- abi allah belamı versin ki ben ahmet buhanı öldürücem! yemin ederim abi...
+ çözerim olum ben sus bi.
- anneğğ sende duy öldürecem ben bu adamı bi büyüyümde..
^tamam oğlum ağlama gari ben bulurum onu.
derken sakinleştirdiler. deli gibi soluklanıyodum. sonra maç başladı televizyonun karşısına oturdum bi yandan annem gözümü siliyodu. hıçkırarak maçı izliyodum amk. babamda şok olmuş beni izliyo. cinnet getirdim varmı ötesi. sonra annem bi bardak kola getirdi maçı izle sonuna kadar bi şey demicem dedi de. biraz sakinleşmiştim.