reklam sektöründe stajyer olmak

entry3 galeri
    1.
  1. Staj için başvurduğum günün üzerinden 2 aydan daha uzun bi zaman dilimi geçti. Halâ staj için başvuruyorum. ilk başvurduğum yer Medina Turgul DDB’ydi ve başvuruma geri dönüşlerinin, olumsuz bir feedback dahi olsa diğer başvurularım için itici güç olduğunu belirtmeliyim. Tabii başvurduğum ajansların DDB kadar nazik olmayışları, bir feedback’i çok görmeleri, hevesle açan yaprakları teker teker solan, kökleri böceklenmiş, kuruyan yeni bir fidan psikolojisi yarattı mezun bünyemde. Olsun. Toprağa tohum olarak karışıp, yeniden doğarız başladığımız yerden.

    Eğitim diye tabir ettiğimiz yağlanmamış, kırık çarkları olan makinanın dişleri arasında bunca yıl iğdiş edilmiş olmamın nedenlerini Cv çöplüğüne yolladığım her bir “hayat” suretinden sonra sorgulamaya başladım. Kim bilir bu yazıyı okuyan herhangi bir işveren bile ne kadar çok “rarlanmış hayat” biriktirmiştir e-mailinin gelen kutusunda.

    Yazık… Yılların emeğinin insan gibi ilişki kuran, sıcak bir varlığın, 24 yıl sonra “para” gibi soğuk bir meta için mücadele ettiğini görmek, ilişkilerimizi zedelemesine ve düzenlemesine izin vermek, ilişkilerimizin kontrolünü bu stabil metaya bırakmak, gerçekten çok yazık…

    Bir çok insanında bireysel olarak benim gibi düşünmeseler de benim gibi hissettiklerinin farkındayım. Aslında toplumsal olarak derin bir ızdırap yaşıyoruz, bu kişisel bir problem değil. Bağırıyoruz, şikayetçiyiz, hepimiz çıldırdık! Çoğumuz şişmanlıyoruz, yoğun beslenme bozuklukları - obezite, anorexia- gibi, giderek genelleşiyor; aşırı stres had safhada, panikten ve tedirginlikten kaynaklanan saldırı vakâları bunalımı sollayarak, en genel psikolojik hastalığımız olma noktasına gelmiş; yalıtılmışlık ve anlamsızlık duygusu en saçma tarikatların; Adnan Oktar’ın, Cübbeli Ahmet Hoca’nın televizyondaki vaazlarını bile pek çok kişi için çekici hale getirmeye devam ediyor.

    Saatlere, dakikalara, saniyelere ve hatta saliselere bölünmüş hayatlarımızın içinde geçen zamanın baskısını üzerinde hisseden büyük ihtimalle bizimle aynı taşlı topraklı yollardan topuklu ayakkabılarıyla lastiği patlamış bisiklet gibi yalpalaya yalpalaya geçmiş iK yöneticisinin, kaale alıp bir geri dönüş mesajını bile yollamaması, 1976 yapımı Network filminin “Pencerelere çıkıp bağırmanızı istiyorum. Lanet olsun ben bir insanım ve benim hayatımın bir değeri var” parodisini acı acı zihnimde canlandırması nedendir? Beklemek en zorudur, biliyorsunuz.

    Neden tüm insanlar hiç zamanlarının olmadığını hisseder? Zaman skalasının baskısı altında bir yerlere yetişmeye çalışan, sürekli ilerleme ve hız manyaklığına kapılmış görece “hasta” bireyler; zamanın nefesini enselerinde hissetmeden önce hangi döneme sürekli özlem duyduklarına bir baksınlar. Çocukluklarına misal. Zamanı hissetmedikleri anlara… Ben gülücükleri hatırlıyorum, o kadar. Ne zaman şimdiki kadar somurtkan olduk ki?

    Kitlesel psikolojimizi bu denli yaralayan, kişisel maddi ve manevi iflas ve buhranla sonuçlanan tasarlanmış ve disipline edilmiş bu “insan” modeli para karşılığı tüketemediğinde entegre olamadığı sistemin “error” vermiş bir kodu olmaktan öteye gidemiyor. Bu kişiler sisteme göre zaten ya “deli” olarak nitelendiriliyor ya da “işsiz”. Adını hatırlamadığım bir yazar deliliği, “pasif bir direniş biçimi” olarak tanımlamıştı da, işsizlik için acaba ne derdi çok merak ediyorum. Deliliğin bir adım öncesi...

    Farkettiyseniz, bir adım öncesindeyim. bulaşmayın.

    Saygılar.
    1 ...