biraz geç girilen gündem. yazmışım bi kez yayınlamadan olmaz.
NE OLACAK BU MEMLEKETiN HALi?
Son zamanların en çok konuşulan konularından olan ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının uzun yıllardan sonra kendilerini bu denli siyasetin içinde bulmalarını sağlayan anayasa değişikliği ve akabinde seyreden genel seçim mevzuları ülkeyi kasıp kavurmaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, AKP ve CHP'nin bu ülkedeki rolleri, 60'lı yılların buğulu havasında Yassıada katastroftu olarak karşımıza çıkan Anayasa Mahkemesi ve 367 toplantı yetersayısı ile vermiş olduğu karar, siyasetçilerin olduğu kadar vatandaşlarında kafalarında mizah dergileri misali içleri soru işaretleri ile dolu baloncuklar yaratmıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile başlayıp, anayasa değişikliğinin referandumla buluşmasına değin giden ve en son 22 Temmuz genel seçimleriyle politikacı amcalarımızın kendilerini adeta bir maratonun içinde bulmalarıyla ateşini bi nebze de olsa söndüren püf noktalar, dünyaya gelme devrini çoktan geride bırakıp ergenlik dönemine ulaşmış ve hatta merdiveni yaşlılığa kadar dayamıştır. Dış işleri Bakanı Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adayı olarak sunulmasından çok önceleri boy göstermeye başlayan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, herhangi bir şekilde Anayasa Mahkemesi yollarını aşındıracağına dair zaten çok kez gözünü medyaya kırpmıştı. Atatürk'ün kurmuş olduğu bir partiye yakışırcasına , ülkeyi diktatörlükten kurtarma adına, toplantı ve karar yetersaylarını da omzuna yükleyerek başladı Anayasa Mahkemesi yollarına koyulmaya. Sayın Baykal'ın sunmuş olduğu mevzu toplantı yetersayısında 184'ün değil de 367'nin imtiyazıydı. Her ne kadar Bülent Arınç'ın içeri giren her sineği bile rey kabul etmesi 367 rakamına ulaşılmasını sağlamadı. Sonuç olarak Deniz Baykal'ın Anayasa Mahkemesi'ne ilettiği bu rapor 367 rakamını esas aldı ve yapılan seçim daha ilk turda iptal edildi. Kimi hukuk profösörleri bunun hukuk adına yanlış fakat ülke adına hayırlı bir karar olduğunu savunurken, Sayın Başbakan hislerini "demokrasiye kurşun sıkıldı, karar dayatmayla alındı, dolayısıyla yüz karasıdır" şeklinde ifade etti.
Peki Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın bir alternatifmişcesine sunmuş olduğu, -ki sistem sadece Amerika tarafından yürütebilmiştir ve bu rejimi deneyen diğer Latin Amerika ülkelerinin sonları darbelerle süslenmiştir- Başkanlık rejiminden farklı bir sistem gibi görünen ve aylardır gazetelerin manşetlerini dolduran anayasa değişikliğinin çerçevesi nedir? Sunulmuş olan anayasa değişikliği cumhurbaşkanın halk tarafından beş yıllığına iki turlu bir seçim süreci sonunda seçilmesini öngörüyor. Bu pakete göre, cumhurbaşkanlığı seçiminde 20 milletvekilinin imzasıyla aday gösterilen isimler yarışabilecek. ilk turda geçerli oyların yarısından bir fazlasını alan aday cumhurbaşkanı seçilecek. Bu oy oranına ulaşan aday olmazsa, en çok oy alan iki aday seçimin ikinci turunda yarışacak. Seçilen kişi 5 yıl sonra yeniden seçilirse ikinci kez 5 yıllığına cumhurbaşkanı olabilecek. Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliği seçmenlerin çoğunluğunun destek vermesi halinde yürürlüğe girecek.
Kuşkusuz izlememiz gereken rota kutsal anayasamızda mevcuttur. Anayasa değişikliğinde değinilmesi gereken bir nokta vardır ki o da madde 175'tir. 175. maddenin ilk fıkrasına göre, "Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir. Anaysanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür". Maddenin devamı ise hükümeti yakından ilgilendiren referanduma ilişkindir. Anayasamıza göre referandumlarımız zorunlu ve takdiri olmak üzere ikiye ayrılmaktadr. Değişiklikte üye tamsayısının beşte üçü ya da beşte üçünden yüksek fakat üçte ikisinden az oyla kabul edildiğinde cumhurbaşkanının meclise iade etme ya da halk oyuna sunma halleriyle karşılaşıyoruz. Meclise iade halinde üçte iki oyla tekrar kabul edilebilme hali mevcut olabilir. Bu durumda cumhurbaşkanı referanduma gider ya da onaylayarak kesinleştirir. iadenin aksi olduğu durumlarda ise beşte üç ile üçte iki arasında oylarda halk oylaması zorunlu hale gelir. Cumhurbaşkanı anayasa değişikliğini çok beğense bile halk oyuna sunmak zorundadır. Kısacası devlet başkanı tek başına söz sahibi değildir. Zorunlu referandumla karşılaştığmız vakit görüyoruz ki cumhurbaşkanının maddeleri parçalama yetkisi yoktur. Meclis nasıl oylanmasını istiyorsa o şekilde oylamaya sunulur. ikinci çeşit olan referandum şeklimizin takdiri referandum olduğunu yukarda belirtmiştik. Üye tamsayısının üçte ikisi ya da daha fazla oyuyla karşı karşıyaysak cumhurbaşkanının üç yetkisi ile de karşı karşıyayız demektir; meclise geri gönderme, onaylayarak kesinleştirme, halk oyuna sunma(takdiri referandum). Zorunlu referandumun aksine cumhurbaşkanı isterse tümünü halk oyuna sunar isterse de parçalayarak. Bir kısmını yürürlüğe koyarken bir kısmını halk oyuna sunabiliyor. Son olarak halkoyuna sunulan Anayasa değişikliği seçmenlerin çoğunluğunun destek vermesi halinde yürürlüğe giriyor.
Bir varmış bir yokmuş,
Sene 2006- 2007 imiş,
Ülke seçim süreci içerisinde cadı kazanı edasında kaynatılıp dururken haberlerin ardı arkası kesilmezmiş; biri "anayasa değişikliğine gidelim, cumhurbaşkanını da halk seçsin kardeşim" derken diğeri "olur mu hiç öyle şey hele biz gelelim bir iktidara sonra bakarız icabında duruma" dermiş, CHP ve DSP'nin birleşmeleri gündeme gelir "solda birleşme" adını alırmış, siyasi büyükler kulaktan kulağa oynarken "sağda birleşme" gündeme gelir sonra balon gibi sönermiş, bir bakarsın Mesut Yılmaz sahnelere çıkarmış hem de akıl almaz bir cesaretle, Doğu da mayınlar patlatılır şehitler cennetin kapısından göz kırparmış kanlı kanlı, metropollerde bombolar haykırır, PKK'nın üstünden yine deli gömleği çıkartılıp başıboş bırakılırmış, mazot bir ytl olur, öss de bu diyardan kalkıp gidermiş, geride de yorgun düşmüş vatandaş ne olacak bu memleketin hali sohbetlerine koyulur; yüreklerin başında sızlamalar çığlıklar atarmış.