hulusi akar

entry722 galeri video3 ses1
    5.
  1. usta yazar faruk mercan ın çok güzel anlattığı geleceğin genel kurmay başkanı .

    ...................................................................................................................................................

    Bugün Ankara’da, Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargahında bir devir teslim töreni yapılacak.

    Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu, görevi yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar’a devredecek.

    Yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Genelkurmay 2. Başkanı’ydı. Yani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in en yakın çalışma arkadaşıydı. Genelkurmay karargahını, Orgeneral Necdet Özel adına sevk ve idare eden komutan Hulusi Akar’dı.

    Son Yüksek Askeri Şura toplantısında, hangi komutanın Kara Kuvvetleri Komutanlığına getirileceği en çok merak uyandıran ve dikkatle izlenen konuydu.

    Kimi çevreler, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu’nun bu göreve getirilmesini beklediler. Bunu da, Kalyoncu Paşa’nın “en kıdemli komutan” olmasına bağladılar.

    Biraz araştırma yaptım. Baktım ki, Orgeneral Bekir Kalyoncu ve Orgeneral Hulusi Akar, aslında aynı yıl Kara Harp Okulu’ndan mezun olmuşlar. ikisi de 1972’de mezun olmuşlar Kara Harp Okulu’ndan…

    Çok ilginçtir, 28 Şubat sürecinin yaşandığı 1997’de ikisi de albay rütbesindeyken; Bekir Kalyoncu tuğgeneral rütbesine terfi ediyor, ama Hulusi Akar o sene terfi ettirilmiyor.

    Hulusi Akar’ın terfi ettirildiği sene 1998.

    Bunun önemi nedir diyeceksiniz… Silahlı Kuvvetler’de eşit durumdaki iki komutandan birinin erken terfi ettirilmesi o kadar önemli ki… Bekir Kalyoncu örneğinde olduğu gibi, eğer siyasi otoritenin müdahalesi olmasaydı, Bekir Kalyoncu bugün Kara Kuvvetleri Komutanı olacaktı…

    iki Komutanın da askerlik hayatlarının sonraki safahatlarına baktım. Özellikle Işık Koşaner, ilker Başbuğ ve Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemlerde Bekir Kalyoncu’nun sanki daha fazla gözetildiğine dair bir izlenim edindim. Silahlı Kuvvetler camiasında, ilker Başbuğ’un Bekir Kalyoncu’yu ne kadar çok tuttuğu ve kolladığı bir sır değildir zaten... Yine, Yaşar Büyükanıt döneminde, sivil toplumun andıçlandığı bir çalışma yapılırken; Kalyoncu korgeneral rütbesiyle Genelkurmay Harekat Başkanıydı…

    Ve açıkçası, aynı dönemlerde sanki Hulusi Akar’ın da kendisine verilen görevler itibariyle ikinci planda tutulduğu izlenimini edindim. ilker Başbuğ’un Bekir Kalyoncu’yu ne kadar gözetiyorsa, Hulusi Akar’ı o kadar hırpaladığı da Silahlı Kuvvetler camiasında bir sır değildir…

    Bu sadece Hulusi Akar’ın yaşadığı bir olay da değil…

    Bugün Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturan Orgeneral Necdet Özel’in de yaşadığı bir durum aslında…

    Orgeneral Necdet Özel, 2007 yılında korgeneral rütbesiyle Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanıydı. O yıl Orgeneral Necdet Özel’i “orgeneral” yapmamak ve Silahlı Kuvvetler’den ayrılmasını sağlamak için bazı çalışmalar yapıldı. Ancak, çok parlak bir askeri kariyeri olduğu için ve hep birinciliklerle geldiği için, Orgeneral Özel’i Silahlı Kuvvetler’den koparmayı başaramadılar ve “orgeneral” yapmak zorunda kaldılar…

    2004 yılında “Doğan Kitap” yayınevi tarafından yayınlanan “Apolet Kılıç ve iktidar” kitabımı yazarken; 30 kadar generalle konuştum. O dönemden beri Silahlı Kuvvetler’i yakından izlemeye çalışırım.

    Genelkurmay Başkanlığı görevine gelmiş Doğan Güreş, Necdet Üruğ gibi komutanlarla konuştum. Aynı şekilde, kuvvet komutanlığı yapmış çok sayıda komutanla konuşma imkanım oldu.

    Ne yazık ki şunu gözlemledim. Özellikle darbe dönemlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri adeta yeniden “dizayn” edilmiş...

    27 Mayıs 1960 darbesinden sonra bir dizayn yaşandı. Emekli edilen ve kendilerine “EMiNSULAR” (Emekli inkılap Subayları) denilen subayların çoğu dindardı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genetiğiyle ilk oynayanlar 27 Mayısçılar oldular.

    Bunu, tarihi tanıklıklardan biliyoruz. Örneğin babası bir albay olan Prof. Mümtazer Türköne, “Babamın zamanında tümenlerin yakınındaki camilerde Cuma günleri ön saflarda hep üniformalı subaylar olurdu” diyor. Yine babası bir albay olan gazeteci-yazar Avni Özgürel bir sohbetimizde, “Babamın zamanında subaylar arasında hafızlık yarışmaları olurdu.” diyor.

    1960’lı yıllardan itibaren, adeta TSK’yı “dinden arındırma” süreci ile paralel olarak; subayların yoğun bir devrimci ve ihtilalci dalganın etkisi altında kaldığını görüyoruz. Bu dalga, 1971’de neredeyse Suriye’deki Baas tipi sosyalist bir askeri diktatörlükle sonuçlanıyordu. Milliyetçi generallerin karşı hamlesiyle, Türkiye sosyalist bir diktatörlük olmaktan kurtuldu.

    1980 ihtilalinden sonra da TSK’da bir “dizayn” yapıldığı kuşkusuz…

    1980’li yıllardaki dizaynların bir kısımını “Apolet Kılıç ve iktidar” kitabımda anlattım. 1980’lerde, 2000 yılına kadar gelecek genelkurmay başkanları tek tek, isim isim belirlenmişti…

    28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı Orgeneral ismail Hakkı Karadayı, internete düşen bir ses kaydında o yıllarda “Kara Kuvvetleri Tayin Dairesi Başkanı” olduğunu söyler.

    “Son darbe” gözüyle baktığım 28 Şubat döneminde, yani 1997’den itibaren TSK’da bir “dizayn” daha yapıldı. Özellikle Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanı olduğu 1998’den itibaren, “28 şubat bin yıl sürecek” mantığı ile dizaynlar yapıldı. Çok ilginçtir, “Ergenekon”un yeniden yapılanma tarihi de 1999’dur.

    Diyeceksiniz ki, bu kadar dizayna rağmen nasıl oldu da Hilmi Özkök, Necdet Özel gibi komutanlar Genelkurmay Başkanı olabildiler? Hilmi Özkök’ü Genelkurmay Başkanı yapmamak için her şey yapıldı. Necdet Özel için de benzer çalışmalar yapıldı… Bugün Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini devralacak olan Orgeneral Hulusi Akar’ın, 28 Şubat sürecinde nasıl terfi ettirilmediğini yukarıda anlattım…

    Silahlı Kuvvetler’deki “dizayn” çalışmaları, sadece bunlarla sınırlı değil… Bir de, 1986 yılından itibaren “irticacı” gerekçesiyle TSK’dan atılan binlerce subay-astsubay var.

    Peki onlar atılınca yerlerine kimler geldi?.. Silahlı Kuvvetler’de yıllardır yaşanan sıkıntıların, ihtilalcilik oyunlarının, siyasete bulaşmaların temelinde bu soru var aslında…

    Türk Silahlı Kuvvetleri, ihtilalcilik tohumlarının ekildiği 1955’ten beri çok yara aldı, TSK’nın genetik kodları ile esaslı bir şekilde oynandı. Her darbe döneminde atılan binlerce subayın yerine, ya liyakatsız ya da siyasete meyilli subaylar geldi…

    Şimdi TSK’da artık bir normalleşme döneminin başlaması bekleniyor. Tayini, terfisi kendi içinde liyakat unsuruna göre şekillenen, siyasete bulaşmayan ve ülkenın dış güvenliğine odaklanmış bir TSK…

    Kimsenin inancından, ibadetinden dolayı sorgulanmadığı, atılmadığı ve namaz kılanın da kılmayanın da yan yana, eşit şartlarda görev yapabildiği bir TSK…

    Ancak böyle bir TSK ile Türkiye bölgesinin oyun kurucu bir gücü haline gelebilir…

    Ve ancak böyle bir TSK ile, Türkiye sonsuza kadar darbecilik illetinden kurtulur…
    19 ...