babadan nefret etmek

entry252 galeri video1
    75.
  1. bir insandan ne kadar çok şey beklenirse; o insandan nefret etme ihtimali de, o kadar artıyordu. ataerkil bir toplumda, babadan nefret etmek; kolaydı.

    yıllar önce babam, annemi terk etmişti. bu durumun negatif enerjisini etrafıma yansıtmayı hiç istemedim hayatımda. nefret ediyordum bundan. ama sevdiklerimle aramda duvarlar oluşuyordu. anlatmayınca kendimi sahtekar gibi hissediyordum. bir gün aşacaktım. zordu. biliyordum.

    o'nunla aramda bulunan, "o" görünmez duvarları yıkmaya gidiyordum. o'nu gerçekten görmeye çalıştığım her anda; bir tuğlaya denk geliyordum. yıkmam gerekiyordu. aradı, gel beni al. evdeyim dedi. gittim, kapıda uzunca süre beklediği belliydi. kafede buluşmak? hayır, olmazdı. her gün gördüğüm yüzü, bu kez perde olmadan görecektim. anlattığımda beni yine de sevecek miydi? bilmiyordum. gözlerindeki duygu değişimini görmek istemiyordum. yürüdük, uzunca süre yürüdük. "işte bana bakmıyor." göz ışınlarını bir kafeye doğrultmuştu. "kadınlar ve kafeler. ne meraklılardı kafelere." elif, sana bir şey söyleyeceğim diye başlayan bir cümleyi, hayalimde söyledim. işte insan hayal kurunca rahatlıyordu. 'bir başlasam', başladım. "babamla annem ayrıldılar benim elif. altı yıl geçti üzerinden. bunu bilmeni istiyordum bir süredir." bana baktı. işte bundan korkuyordum. gözleri eskisi gibi mi bakıyordu? anlamak güçtü. kalabalık, odağımı bozmuştu. boşandılar mı diye sordu, evet dedim. sarıldı.

    her şey eskisi gibi miydi, bilmiyordum. sürekli buluşuyorduk. insan, her gün aynaya bakınca; yüzündeki değişiklikleri fark edemiyordu. işte bu da öyleydi. birkaç hafta geçti. her hafta bir öncekinin kopyasıydı. bana mı öyle geliyordu, öyle olmasını mı arzuluyordum? aksini düşünmek istemiyordum. bugün buluşmayacaktık. zaman sonra mesaj geldi. elif'tendi. "buluşalım" yazıyordu. buluştuk. gittiğimiz kafe, alışveriş merkezinin içindeydi. burada sanki her şey, kadınlar için yapılmıştı. kendimi kadınlar tuvaletindeymiş gibi hissediyordum. insanlar böyle varlıklardı, son raddeye gelinceye dek ne yapacakları belli olmuyordu. gözlerindeki duygu değişimini şimdi fark edebiliyordum. yüzündeki perde yok olmuştu. makyaj? hayır, makyajı duruyordu. o hep olurdu. elif'i zihnimde çağırışım değişti. karşımda bulunan "kadın" konuşmaya başladı. adımla hitap etti. hiçbir şey bir anda olmuyordu. "kaç ay oldu?" dedi masada bulunan desenleri süzerek. "çok güzeldi her şey ama, buraya kadar. seninle bir gelecek göremiyorum ben. kızma bana, lütfen. sen hep demez misin düzen önemlidir diye? babam eski kafalıdır benim, bilmiyorsun. aile kavramını önemser. üzgünüm." işte insan beynine kan böyle ilerliyordu. üzgün müydü, neden göremiyordum ben? "üzgünmüş." üzülmesin, annem bile nefret etmemiş miydi benden? "babasının oğlu." elin kızından ne bekliyordum? "lise biyolojisi, konu genetik." babadan oğla geçen kalıtsal pislikler. işte lisede öğrendiklerimizin hayattaki karşılığı buydu. kadın benimle bir gelecek göremiyordu. insanın değiştiremeyeği şeyler, bunlardı. elinde olmadan gerçekleşenlere, yapılabilecek bir şey yoktu. kadın çantasını aldı. biliyordu, yeterince zaman kaybetmişti. seleksiyon aleyhine işliyordu. daha iyisini arayacak kadar gençti. aramalıydı. gitti.

    masada bulunan telefonuma uzandım. "o'na da uzansam.", "artık yok" rehberi açtım. "neden sustum sanki?" 'ş' harfine bastım. 'şerefsiz.' babamı aradım. birkaç kez çaldı, kapandı. o mu kapatmıştı? babam bizi böyle düşünüyordu. kendisi aradı. alo diyen sesini duydum. yaşıyordu. kapattım. ölmesini istiyordum.
    0 ...