türkiye nin dış politikası

entry52 galeri
    27.
  1. 2000 ve öncesindeki politikacıları "monşerler" olarak tanımlayanların yürütmekte olduğu politika. o zamanlar neydi dış politikamızın özeti? klasik barışçı ve orta yolcu politikalar izleniyordu. türkiye ortadoğuda mümkün olduğunca etliye sütlüye karışmıyor, taraflarla mümkün olduğunca barışçıl ve belki de bu yüzden biraz da soğuk ilişkiler yürütüyordu. belliydi ki türkiye orta doğuya sırtını dönmüştü. zaten o dönemlerde türkiyenin en önemli gündem malzemeleri avrupa ve kıbrısla ilgili meselelerdi. abye giriş süreci en önemli gündem malzemesiydi. kıbrıs da ha keza öyle.

    işte bu politik süreç, kısa müddet sonra bugünkü hükümeti de iktidara taşıyan bir kesim tarafından eleştirildi ve politikayı uygulayanlar monşerler olarak adlandırıldı. bu yeni güruh, tıpkı erbakan tabanının yaptığı gibi, ortadoğu konusunda daha cesur, daha astığım astık sözler işitmek istiyordu. monşerlerin, "bilmediğiniz şeyler var" "barış bizim en önemli önceliğimizdir" "bizim politikamız temellerini atatürkün atmış olduğu yurtta sulh cihanda sulh politikasıdır" şeklindeki bilmiş tavırlarından bıkmıştı artık bu kitle. onlara göre türkiye osmanlının mirasçısıydı ve ortadoğuda daha aktif rol oynamalıydı.

    peki sonraki süreçte neler oldu? akp döneminde kıbrıs konusunda belki de tarihimizin en büyük geri adımını atıp en büyük tavizimizi verdik. annan planına, türk askerlerin kanıyla sulanan toprakların bir kısmının rumlara iadesine, onay verdi türk kesimi. neyse ki rum kesimi bu plana hayır oyu kullandı. bu bizim için büyük bir kumar zaferiydi. çünkü açık bir şekilde aleyhimize olan bir plan, yürürlüğe girememişti. hem de rumların oylarıyla! fakat sonraki süreçte gördük ki sandık başında kazandığımız bu zafer de, tıpkı meydanda kazandıklarımızda olduğu gibi, masa başında hiç bir işimize yaramadı. bir tek devlet bile kktcyi tanımadı. ve üstelik kıbrıs sorununun çözümü de, elde ettiğimiz zafere rağmen, rafa kaldırıldı.

    ab konusunda da en hızlı ve yerine göre en tavizkar, en cesur adımlar yine akp döneminde atıldı. türkiye tam üyelik için adeta bastırıyordu. ama bu sefer de önümüzü "imtiyazlı ortaklık" gibi çocuğa şeker minvalindeki şeylerle tıkadılar. bu da elimizde kalmıştı. ki zaten türkiye ab konusunda her daim en istekli ve en samimi olan taraf olagelmişti. bu durum da değişemedi.

    akpnin ikinci dönemi ve "one minute" olayından sonra dış politikada kırılmalar başladı. artık türkiye belli ki ortadoğuda daha fazla söz sahibi olmak istiyordu. aynı dönemde başbakan, şimdiye kadar pek duymadığımız bir büyük orta doğu projesinden söz ediyordu. abdden ve eşbaşkanlıktan söz esiyordu. one minute olayında elinde bayraklarla sokağa dökülen vatandaş, bu olayda da sevincini gizleyemedi. kocası terfi alan sosyete karıları gibi mutlu ve gururluydu türk halkı.

    sonrasında nice hocalar stratejik derinlikler nice komşularla sıfır sorun politikası gördü türkiye. ırak konusunda ezber yapmış gibi "ırakın toprak bütünlüğünden yanayız" diyen bakanlar, politikacılar kısa süre zarfında barzaniyle, talabaniyle ölümüne kankayız pozları verir oldu. iki güne gitmesini beklediğimiz esad iki yıldır hala bile ayakta. kaldı ki o da bir zamanlar sayın başbakanın "kardeşim" dediklerinden birisiydi. ölümüne desteklediğimiz mursi ise çok dayanmadı maalesef. birkaç sene önce tüm dünyayı karşımıza alarak hakkındaki yaptırımlara brezilya ile beraber ret oyu verdiğimiz iranla ilişkilerimiz ise hiç de iyi sayılmaz. zaten sünnilik üzerine kurulu bir türk dış politikasının da buna muktedir olamayacağı gayet açık.yanı başımızdaki gürcistan işgal edildi, sesimiz papua yeni gine halkından sadece biraz daha fazla duyuldu. o da okyanus nedeniyle herhalde. arap baharında yaptığımız atarlanmalar 13 yaşındaki bir ergenin babasına olan atarlanmalarından daha fazla itibar görmedi. yine herkes bildiğini okudu. suriyede bizim beslediğimiz ve medyanın kamuoyuna şirin gözüksün diye "muhalifler" diye gagaladığı gruplar, esadı gönderemeyince birbirlerinin boğazına sarıldı. dış politikadaki hatalarımız reyhanlıda onlarca cana mal oldu. 5-6 yıl önce çizgileri yosun tutan, belki de en barış dolu sınırımız olan suriye sınırı; şimdi karşı tarafdan gelen kurşunlarla taciz ediliyor. kısacası öyle bir türkiye ki, düşmanları dostlarından uzun yaşıyor.

    hala bile 81 düzce, 82 kahire (ya da musul, ya da şam, ya da başka bir yer) diye sayanlar, sayıklayanlar var. onlara yapılabilecek bir şey yok. maalesef cehalet bu adamların bütün hücrelerine nüfuz etmiş. kurtarılma şansları kalmamış. ama görenler ve takip edenler için pek çok ibretlerle dolu son on yıldaki dış politikamız. umulur ki ileride daha akılcı, daha gerçekçi ve en önemlisi de daha barışçıl politikacılar yetişir ve devralırlar dış siyaseti. varsın kahvedeki mehmet dayı bu adamlara "monşerler" desin. varsın onları "korkak" olmakla suçlasın. bu memlekette mürekkep yalayanlar ya "efendi" olur halkını ezer; ya da doktor olur dayak yer, mühendis olur azar işitir, politikacı olur "biz biliriz" diyenlerin uşağı olur. varsın bu adamların da adı monşerler olsun.
    0 ...