özellikle aşktan bahsediyorsak normal olan bir durumdur. sevgili, sevdiğini başkasıyla hiç bir şekilde paylaşmak istemez. hiç kimse sevgilinin bir bakışına, bir sözüne layık değildir; bunları hak etmiyordur. sevgili bunları hak etmek için çabalar. bi taraftanda savunma mekanizması geliştirir. ancak bunu yaparken sevgiliyide savunma mekanizmasının dışında tuttuğunun farkında değildir ki sürtüşmeler bu noktada başlar. bu gereksiz mekanizma zamanla kabuğa dönüşür, öyle ki sevgili kendi yarattığının içine sıkışır. sevilen dışarda bi başına kalır.
sevgili; sevdiğinin, onun dışındaki bir kimseye ona baktığı gibi bakmadığını iyice idrak etmelidir. sevdiğinin gözlerini ışıl ışıl parlatan sevgilideki ışıktır ki sevgiliyi güzel kılanda gözündeki ışıktır. dolayısıyla, bir başkası asla sevgili kadar güzel göremezki sevileni. eğer o kabuk örülürse, kabuğun ardındaki sevdiğinize ulaşmak için yapıcağınız herşey naçar kalır. işte o zaman, sizin ışığınız söner yavaş yavaş kabuğun içinde, sadece sizi aydınlatır olur ve sevdiğinizin çevresinde başka ışıklar yanmaya başlar.
kıskanmak gereklidir. insan sevdiğini kendinden kıskanmalıdır ki o hep sevgili olarak kalsın. 30. evlilik yıldönümlerinde bile sevgilisi olsun. kendinden kıskanmalı ki sözlerini seçerek sevgiliyle konuşsun, ruhunu incitmeden ona dokunsun, dolayısıyla da sevgili hep güzel, hep ışıl ışıl gülen gözlerle kalsın.
sevdiğini başkasından kıskanmak ve bu güdüyle davranmak insanın kendi ışığını söndirmesinden başka bişey değildir. unutulmamalı ki; kıskançlık yüzünden sizin ışığınız söndüğünde, sevdiğinizin ışığını yeniden canlandırmaya çoktan gönüllü birileri muhakkak vardır. **