beklemek sıkça tutunduğumuz bir saman çöpüdür. aslında hepimiz bir şeyleri bekliyoruz, her gün her saat, herhangi bir şekle bürünmüş olarak gelecek o kısmeti. eğer insan istese bunun üzerine hayatını oluşturabilecek bir yalan kurabilir, bedavadır ve beklemeyi insana kolaylaştırır. belkide hepimiz birazcık yapıyoruz bunu, bilmeden yada kabullenmeden.
beklemek bir sanattır. bunun hakkında felsefi bir kitap yazılabilir. daha da iyisi uygulamalı bir ödev. beklemekteki sanat, bunu yaparken başka bir şey halletmektir.
bir bayanı beklemek olayın şiirsel şeklidir. saat bu amaçla icat edilmiştir. mucidi, saatin eğitici bir etkisi olması gerektiğini düşündüyse o zaman aptalın tekiymiş. insan bekleyerek kocalığa uygunluğunu ispat eder. bu yüzden genç bayanlar bu sınavı severek uygularlar. beklediğiniz süre içinde her şeyi yapabilirsiniz: surat asabilir, duruşunuzu değiştirebilir, elinizi cebinize sokup malzemeyi kurcalayabilir, her yirmi saniyede bir saate bakabilirsiniz. kendi kendinize ultimatom verebilirsiniz: on dakika daha, sonra gidilecek! bu on dakikadan sonra son ultimatom verilir: beş dakika daha, sonra tamam. bu beş dakikadan sonra son ultimatom verilir. bu son gösterisini çoktan yaptığı halde tekrar tekrar gösteri yapan bir sirke benzer. verilen bu ultimatomlarla zaman öldürülür, öfke biriktirilir ve bir tartışma çıkartmaya hazırlanılır. ama beklenen kişi sonunda geldiğinde, tatlı, küçük bir kız çocuğu kadar masum, işte o zaman her şey unutulur ve insan kendini cennette gibi hisseder. kadın nezaket gereği dilinin ucuyla "biraz beklettim galiba" diye sorduğunda, sevimli ve nazik bir şekilde utanmasını önlemek için "yoo, hayır şimdi geldim bende" denir. bunun üzerine kadın "demek öyle! ne güzel! yani ben zamanında gelseydim, seni burada tam yarım saat beklemek zorunda kalacaktım, bunu bir daha yapmam" diye yanıt verir.
bekleme yerleri vardır, bunların amacı rahatımızı sağlamaktır. genelde oturulacak bir bank bulunmaz; çünkü ayakta durarak beklemek zarifliktir.
doktor ve avukatlardaki bekleme odaları en sıkıcı olanlarıdır. insan heyecanlıdır ve karıştırılmaktan eskimiş dergilere göz atılır; dergilerin hali de bu sıkıntıyı doğrular. korkulduğundan ve insana idam öncesi yaşanan son saatler gibi geldiğinden, diş doktorunda beklemek, sevilerek gerçekleştirilir. onca korkudan birdenbire diş ağrıları yok olup gitmiştir sanki, insan utanmasa evine geri dönecektir. sonrasında ise o kadar da kötü olmadığı anlaşılır. avukatta ise durum tam tersidir: ancak onun sayesinde herşeyin ne kadar karmaşık olduğu ve daha önceden gelinmesi gerektiği öğrenilir.
bazı bekleme odalarında ki beklemekte ise bir saygınlık söz konusudur. buradaki söz konusu saygınlık ise bekleten taraftan kaynaklanmaktadır. önemli beyler çok meşguldürler, onların zamanları dakikalarla sınırlıdır. eğer ziyaretçiyi hemen içeri aldırsalar zamanları bolmuş ya da ziyaretçiyi bekliyormuş gibi görünürler.
yazıyı küçük bir masalla bitirelim:
bir zamanlar genç bir çiftçi varmış ve bu çiftçi sevgilisi ile buluşacakmış. çok sabırsız biriymiş ve buluşacakları yere çok erken gelmiş. üstelik beklemeyi de bilmiyormuş. ne güneş ışığını, ne ilkbaharı, ne de çiçeklerin güzelliğini görüyormuş. sabırsızca bir ağacın altına yatmış, kendisi ve dünyayla kavgaya tutuşmuş.
birdenbire önünde gri renkte elbiseler giymiş olan bir adam belirmiş ve şöyle demiş: sıkıntının ne olduğunu biliyorum. bu düğmeyi al ve cepkenine dik. herhangi bir şey beklemek zorunda olduğunda ve zaman sana geçmiyormuş gibi geldiğinde, düğmeyi sağa doğru çevirmen yetecek ve sen zamanı istediğin kadar ileri alabileceksin.
bu tam da genç erkeğin istediği gibi bir şeymiş. büyülü düğmey tutup bir deneme yapmak için çevirmiş: o anda karşısına kendisine gülümseyen sevgilisi dikilmiş. bu iyi hoş da şu an düğünümüz olsa daha çok sevinirdim diye düşünmüş ve tekrar çevirmiş: sevgilisiyle düğün yemeğinde oturuyor, etrafında flütler ve kemanlar çalıyormuş. o an genç karısının gözlerinin içine bakmış: keşke yalnız kalmış olsak diye düşünmüş. düğmeyi tekrar gizlice çevirdiğinde gece çökerek isteği gerçekleşmiş.
sonra planları hakkında konuşmaya başlamış, "yeni evimiz bittiğinde demiş" ve yeniden düğmeyi çevirmiş: birden yaz mevsimi gelmiş, yeni, geniş ve boş evleri onları kucaklamaya hazırmış. şimdi çocuklarımız noksan demiş ve yine bekleyememiş. çabucak düğmeyi çevirmiş: artık yaşlanmış ve çocukları dizlerinde oturuyormuş. aklında yeni düşünceler varmış, yine bekleyememiş. çevirmiş, çevirmiş hayatı önünden akıp gitmiş ve o anlayamadan yaşlanmış ve ölüm döşeğinde yatıyormuş. artık çevirmesini gerektiren bir şeyi kalmamış ve geçip giden hayatına şöyle bir bakmış. hayatını kötü yönlendirdiğini anlamış. beklemek yerine yalnızca arzularının gerçekleşmesinden duyacağı mutluluğu tatmak istemişti, tıpkı kekin içinden yalnızca üzümleri ayıklayıp yemek gibi. hayatı akıp gidince, beklemenin de bir değeri olduğunu anlamış. zamanı biraz geri almak için neler vermezdim diye hayıflanmış! titreyerek düğmeyi sola çevirmeye çalışmış. o anda sarsıntı gibi bir şey olmuş, uyanmış ve hala çiçek açan ağacın altında yatarak sevgilisini beklemekte olduğunu görmüş. artık beklemeyi öğrenmiştir; tüm acelesinden ve sabırsızlıklarından kurtulmuştur; rahat rahat mavi gökyüzüne bakar, kuşları dinler ve çimenlerdeki böceklerle oynar. beklemekte olduğu için sevinç bile duyar.