jagten

entry44 galeri
    9.
  1. konusu bakımından pek orijinal olmayan, fakat anlatım ve yaşattığı tecrübe için 10/10 verdiğim filmdir.

    şahsen yavaş ilerleyen filmlerden sıkılan bir insanım, ancak bu beni kendine kenetledi resmen. her duruşu bakışı yorumluyorsunuz ister istemez. öyle sığ bir film değil bu, vakit kaybı olduğunu söyleyen yorumlara aldanmayın. kafanızın rahat olduğu bir ara oturup vakit ayırın derim.

    --spoiler--

    mads mikkelsen'in canlandırdığı baş karakter Lucas, tipi itibariyle aslında bana göre itici, soğuk ancak çocuklarla kurduğu bağ ve iletişimin gücünü gördükçe ısındığınız bir karakter oluyor filmin başlarında. ayrıldığı eşinin göstermediği oğluna özlem duyan, aynı zamanda da hayvansever bir abimiz oluyor kendisi. bir gün çalıştığı kreşte ona fazlaca yakınlık duyan bir kız çocuğunun cinsel içerikli uydurmalarıyla bir anda insanların gözünde sapık bir canavara dönüşüyor. her şey güzel giderken Lucas'ın bir anda toplumdan haksız yere dışlanmasına içiniz giderken, hala azimle hak ve onur arayışına şahit oluyorsunuz.

    her şey tatlıya bağlandıktan ve aradan bir sene geçtikten sonraki bir sahne var ki insana kendi ahlaksızlığını sorgulatır cinsten. küçük kız yerlerdeki çizgilerin üzerine basmaktan hoşlanmadığı için kapıdan içeriye giremiyor. ve film boyunca haklı olduğunu bildiğiniz, asla birini incitmeyeceğini düşündüğünüz adam, bu sahnede küçük kızı kucağına alarak kapı eşiğine kadar ona yardımcı oluyor. kız önce çekiniyor adamdan, kas katı ve soğuk duruyor kucağında. işte o sırada aklımdan adamın gerçekten kızı taciz ettiği düşüncesi geçti ve tiksindim bu görüntüden. film boyunca adamı suçlayan zihniyet nasıl içime işlediyse, adamın suçsuz olduğunu bilmeme rağmen kız adamın boynuna sarılıncaya kadarki o kısa süre içinde tiksindim Lucas'tan. işte burda yönetmeni tebrik etmek lazım. insan zihninin bu şekilde kirlenmeye nasıl elverişli oluğunu bana gösterdi.

    kilise sahnesi muhteşemdi. film afişine konulmuş o bakış, çok yerinde bir seçim. Lucas kimse tarafından sevilmeyen istenmeyen biri olup çıktıktan sonra sığınacağı tek şey tanrı oluyor. ama gururuna yediremeyişi ve hala kendini doğru ifade etme isteği var içinde. işte o an o bakışı atıyor bir zamanlar en iyi arkadaşı olan ama şimdi onu kızının sapığı olarak gören adama.
    gururdan gözleri doluyor...

    "the hunt" ismiyle bu film ne alaka derseniz: adamcağız eski yaşantısına dönüp tekrar geyik avına çıkıyor sevdikleriyle. kendinden emin ve güvenli. ancak bir anda bir kurşun kafasının üzerinden ağaca saplanıyor. hayal meyal üzerine tüfeğini doğrultmuş birini görüyor ve bu görüntü kayboluyor. işte orada aslında avcı değil de halen bir av olduğunu anladığındaki yüz ifadesi var ki mikkelsen'i bir kere daha takdir etmek lazım. işte hayat da bu ahlak anlayışı ya da anlayışsızlığı düzeyinde aslında böyle değil midir bazen. birilerinin attığı çamur çıkmaz üzerinden, asla anlatamazsın derdini. hukuken temize çıksan bile, bir yerde birilerinin zihninde hep o şüphe kalacaktır mutlaka.

    son bir şey daha. bu insanlar o kadar arkasından konuşup çamura buladıkları adamın nasıl yüzüne bakabilmektedirler akıl alır gibi değil. yüzüne bakmayı bırak, tekrar eskisi samimi davranıyorlar bir de, tabi görünüşte. bu nasıl bir riyakarlıktır yav. belki danimarka toplumu böyle bir toplumdur bilemiyorum. ama değil 1 sene, aradan 10 yıl bile geçse ben o adamın yüzüne bakamazdım utançtan.

    --spoiler--
    5 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük