Varlığını kabul ettiği bir şeyi, yokluğuna inandığı bir hâle dönüştürmek. Âlengirli bir giriş gibi görünse de değil aslında. Bazen yok etme ediminin kendisi bir miras olarak karşımıza çıkar. Misal milan kundera'nın saptırılmış vasiyetler kitabı buna ayrılmıştır. Gerçi o kitapta daha çok yerine getirilmeyen miraslardan bahseder ama yine de konumuzla ilintili. Bahsetmek istediğim iki önemli yazar: franz kafka ve comte de lautreamont
ikisinde de bir yok etme özlemi ve dürtüsü hâkimdir. Kafka'nın ilişkileri, kendisine gönderilen mektuplara ulaşılamaması ve bazı öykülerini yok etmesi, miras olarak metinlerinin yakılmasını istemesi tutarlı gibi görünür ama kendiyle çelişir. Lautreamont'ta da aynı durum vardır. Maldoror'un şarkıları ilk kaleme alındığında bazı isimler zikreder. Bu isimler bizzat tanıdığı kişilerdir. Yani ileride bir zaman diliminde Lautreamont'u tanımak isteyenler o kişilere ulaşabilirlerdi. O bunu göze alamadığından kitabından bizzat isimleri çıkarttı. Bu durum bana Fernando Pessoa'nın bir cümlesini anımsatır:
"yaratmak uğruna kendimi yok ettim"
işte Lautreamont ile Kafka'nın örtüştüğü noktaların başında gelen detay; yok etme... Lautreamont, bu aşamada Kafka'dan daha tutarlıdır. O yok etme girişimini kendi hayatından başlayarak yapar. Kafka ise bunu birkaç kez dener ama o gücü bulamaz kendinde. Bu yüzden başkalarına bırakır. Alıntılardan gittim o zaman bir alıntı da Antonin Artaud'dan yapayım. Van Gogh isimli eserinde şunu yazar değerli yazar:
"Van Gogh kendisininkini(Benliğini) bütün hayatı boyunca garip bir energi ve kararlılıkla aramıştr, ve bir çılgınlık ânında, ona varmamanın büyük korkusunda intihar etmemiştir.
ama tersine, ona tam varmıştı ve ne olduğunu, kim olduğunu tam bulmuştu ki toplumun genel bilinci, kendisinden kopmuş olduğundan dolayı onu cezalandırmak için,
onu intihar etti"
Yani Kafka, Lautreamont'un yaptığı gibi kendini yok edememiş gibi görünse de yapıtlarına çoktan intihar etmişti!