dreams

entry27 galeri video3
    9.
  1. akira kurosawa'nin 1990 yapımı rüyalarından oluşan bir filmdir dreams. 8 bölümden oluşmaktadır ve her düş de oldukça ilginçtir. fakat bazıları belki fazlalıkla epik ve söylensel(mitolojik) anlamda japon etkileri taşıdığı için anlaşılmayabilir.

    ilk düş, görsel anlamda mükemel addedilebilecek çekimlerle doludur. kurosawa'nın diğer filmlerinde gördüğümüz gibi bu filminde de yağmur eksik olmaz ama bir şartla güneş de vardır bu yağmurun içersinde. japonlara göre: ''yağmur yağdığı zaman, tilkiler kendi kutlamalarını yaparlarmış'' burada tilkiler olarak bahsedilen ise, çocuğun ağacın arkasından seyrettiği bir ritüeli canlandıran varlıklardır. aslında japon mitolojisinde bunlara kitsune denir. japon mitolojisine göre; bu varlıklar hem zekidirler hem de sihirli yetenekleri vardır. bu yeteneklerde birisi de insan formuna girebilmektir. burada da gördüğümüz insan değil, sadece insan formuna girmiş tilkilerdir. bunuysa başka insanları kandırmak için yaparlar. bunun yanında üstün yeteneklerinden dolayı bazı insanlar tarafından tanrı kabul edildikleri de olmuştur.

    ikinci düş, şeftali bahçesi ismindedir:bu bölümde de ufak bir çocuk kendisinin bir kız çocuğu tarafından çağrıldığını ablasına söyler fakat onlar kız çocuğunu göremez. kız çocuğu, ufaklığı yeşillilerin olduğu yere doğru taşır. bazı tuhaf yaratıkların önün kestiklerini görür: bu ise japonya da hinamatsuri şeklinde adlandırılan baharın ve yenilenmenin habercisi olan bir tür kutlamadır. yedi katlı bir platformda en üst kattaki bebeklerin imparator ve imparatoriçeyi altlarda da maiyetlerinin ve müzisyenlerini temsil emek suretiyle. bu sahnede de küçük bir çocuğun göz yaşlarını görürüz, ona son bir bakış vermek için yeniden eski hallerine bürünürler kuklalar. ve daha sonra tüm şeftali ağaçlarının kesilmiş hali ürkütücü biçimde karşımıza çıkar; oldukça ironiktir aslında.

    üçüncü düş tipidir, burada da japon mitolojisi etkisini gösterir:dört kşilik bir dağcı grubunun dağda kaybolması ile başlayan macera üçünün yorulması ve azimli olanın onları uyandırmaya çalıştırması ile devam eder. ama üçü düşmüştür dördüncüsü de düşeceği zaman biraz korkunç ağırlıklı olarak güzel bir kadın kahramanımızın yanına gelir ve onu bir şal ile ısıtır. gerçek anlmda bu da; Yuki-onna'dır. japon mitolojisine göre erkeklere bilincinin son damlasında görününr ve onları ölüme çeker. ama bu düz anlamda yorumudur, negatif ve pozitif olmak üzere buna dair de yorumlar vardır: iyi olduğu gibi kötü de olabilir. tehdit edildiğinde filmde görüldüğü gibi bir kuş gibi uçup gitmektedir. japon mitolojisindeki bir çok hikayey göre yuki onna dağlarda tuzağa düşmüş ve donmak üzere olan kişiye nefesini üfler ve onun tam anlamı ile donmaısn sağlar başka bir hikayeye göre ise yuki onna erkekleri ayartıp kendine çeker ve onlarla öpüşrüp, cinsle ilişiye girdiğinde birden onları buz haline getirir tuzla buz edermiş.

    dördüncü tüş tünel'dir. tünelde aslında diğer düş ve rüyalarda olduğu gibi derin bir eleştiri yatar. tünelin içersine girmek zorunda olan bir savaş komutanı bir köpek ile karşılaşır bu köpek ise anti-tank köpeğidir ki savaş sırasında sovyet orduları tarafından alman panzelerinin altına gönderilen bomba yüklü intihar köpekleridir.(ki bu tür köpekler kesin olmayan bir istatistiğe göre yüzden fazla alman panzerini patlatmıştır. fakat daha sonra almanlar buna önelem almışlardır bir kısmı geri ruslara iade edilmiş kalanı ise can vermiştir). bu düşte de kahramanımız şehit olan bir eri görür ve ona ölü olduğunu söyler daha sonra da bir bölük gelecektir, onlara kahramanlar gibi öldüğünü söyleyip kandırmak yerine köpekler gibi öldüğünü vurgulayacaktır komutan. bu onun için bir hesaplaşmadır bunun yanında, askerlerin yaşadığı olay da az çok islam düşüncesinde öldükten sonraki zaman olarak kabul edilir, ne öldüğünü bilebilirsin ne de ölmediğini. bunun ne kadar süreceği de belli değildir- aynı fikir altıncı his'(bruce will'in kendinin ölü olduğunu bilmemesi)de işlendiği gibi ''nicole kidman'ın başrollerini oynadığı ''diğerleri'' isimli filmde de asker olan kocanın ve nicole kidman ile çocuklarının ölü olduklarını bilmemesi gibi, japon mitolojisi açısından bakıldığında ise bu askerler bir reikon'dur; japon mitolojisinde insanlar öldükleri zaman araftadırlar ta ki onlar için bir tören ve törensonrası bazı ritüellering gerçekleştirilmesi gerekir bundaki amaç ölen kişinin atalarına katılmasını sağlamaktır. bu şeyler doğru düzgün geçrekleştirildiğinde, bu ruh bir ailenin koruyuculuğunu üstlenir. bununla birlikte, bu törenlerin olmaması, kişinin intihar etmesi ve ya da katledilmesi nedenlerinden ölmesi de ruhun arafta kalmasına nedne olur ve ruhlar yureihaline gelir. askerlere de olan farklı bişey değildir, köpekler gibi öldürülmüşlerdir yaşayan komutanları şimdi özür dilemektedir ve ne gerçektedirler ne de hayalde ikisi arasına sıkışıp kalmışlardır.

    kargalar ismindeki "beşinci düş" ise vincent van gogh'u anlatır. bu filmde bu rolü martin scorcise oynamıştır ve resimlerin içersinden başlayan bir hayal dünyasında, van gogh'un hollanda'nın bir köyünde aranıp bulunması ve izinin kaybedilmesi ile sona erer. Wheat Field with Crows ismli tablosu esas alınarak bu sahneler çekilmiştir.

    altıncı düş ise fuji dağının patlamasıdır. japonya da fuji dağı ifrazat halindedir ve bu altı tane atom reaktörünün patlamasına neden olacaktır. tüm insanlar bir cehennem telaşesinde kaçırışırlar ta ki geriye iki çocuk ve iki adım kalana kadar. insanın aptallığından bahsedilir ve haklıdır da. aslında insanların yaşadıkları acı olmasına rağmen bir o kadar da trajikomiktir. bu flaşbek de kendi montu ile kırmızı atom bulutlarına karşı durmaya çalışan günümüz insanının kendi felaketi karşısındaki acziyetini mükemmel biçimde gözler önüne koyar. ama sonuç olarak masumlar acı çekecektir; kadının sırtındaki çocukların acı çektiği gibi.

    yedinci düş ise ağlayan iblis'tir. aslında en mükemmel ve en eleştirel bölüm bu bölüm olarak kabul edilir. şeytanın insanların yaptıklarındna dolayı ağlaması insanların yaptıklarının ne boyutta olduğunu çarpıcı olarak gösterir. bu şeytanlar aslında mutasyona uğramış insanlar olarak da tasvir edilir. bunun yanında yürünülen mekan, atom bombasının atıldığı otun bile yetişmediği ölü topraktır ve radyoaktiviteden dolayı devkarahindibaları ortaya çıkmıştır. bu şeytanın şekli şemali konusunda budistik etkiler vardır.

    sekizinci ve son düş ise teknolojinin kötülüklerindne uzak kendi halinde yaşayan mutlu insanları gösterir. bu hikayenin adı ''değirmen''dir. yaşlı amcanın söyledikleri ciddi anlamda dikkate değerdir ve aslında bir açıdan kurtuluşun ilacı bu filmde verilmektedir.

    diğer bazı düşlerinden yola çıkarsak özellikle budistlerde yer alan doğa sevgisi ağır basıyor gibi görümektedir kurosawa'nın bu filminde. kesilen şeftali ağaçlarının kesilmesine dair içten içe çocuk gözyaşları ile şekillenen protesto ve atom reaktörlerinin patlaması ile yeryüzünün bir cehenneme dönmesi ve de değirmen düşüncesi, insanların doğalyaşam yönelmeleri teknolojinin yaratıklar ve kötülüklerinden çekinip kendi temiz doğalarında mutlu ve huzurlu yaşam sürmeleri buna en güzel örnektir

    bir noktada her karakter kurosawadır ve birçok şey sorgulanarak onun ağzından didik didik edilir. bir başka nokta ise kurosawa'nın özellikle eski dönemlerinden arta kalan marksizm düşüncesinin de bazı yansımalarını buldum(şu nokayı aydınlatayım ki kurosawa kendisini hiçbir zaman bir komünist olarak nitelememiştir; ama stray dog, seven samuray filmleri ile görürüz ki bu fikri destekleyen oldukça fazla sahne var-samurayların yiyeceklerini köylü çocukları ile paylaşmaları ya da karın tokluğuna köylüyü soyup soğana çeviren eşkiyaya karşı onlarla birlikte savaşıp bir olmak gibi). bu filmde bile salında bir noktada sınıflar yerilmiş: "orada bile sınıflar var" diyerek şeytanın ağzından güzel bir eleştiri daha alınır.
    8 ...