"hayat aynı duruyor da yeğenim, bu beden var ya, asidi kaçmış kola gibi be artık." dedi.
eski sandalının içine oturdu ali reis. başladı anlatmaya. gelibolu'da geçen çocukluğundan başladı; gördüğü limanlara, sevdiği kadınlara, tanıdığı, artık kardeşi saydığı tayfalara kadar anlattı.
sandala takıldı gözüm. baktım küreklerden biri yok. boyası da eskimiş epey. sordum;
ywyl: reis iyi hoş da bu emektarı niye boşladın? alınmasın sonra.
reis: evlat, o benim ayinem gibi oldu artık. bak ellerim bile tutmuyor. aha da şu bardağı titretmeden tutamıyor lan artık bu eller. ama alışkanlık ya benim kanım öyle sakin durmaz. hani kudurmuştan beter derler ya yeğen, öyle işte. zaten yerim yurdum açık derya idi benim. başka yarim yoktu kendimi bildim bileli. ama hurdaya çıktık işte be. baktım yürümüyor artık bu yaşlı taka, demir atma vakti geldi dedim o vakit. bunaldım, sıkıldım, lanet ettim amma ne zaman bunalsam gördüm ki yalnız değilim. bu emektar dediğin de benim gibi. arkadaş oldum anlayacağın evlat. bak benden sana bir baba nasihatı, siktir et parayı, pulu, gezmeyi, eğlenmeyi. şu hayatta en mühim şey yanında oturan birinin olması. sırtını dayayacaksın, canını emanet edeceksin, emek vereceksin. bir tane de çocuğun olsun allah izin verirse. bağlanmaktan korkma sen. bir limanın olsun yeğenim. biz hep kaçtık. sonunda yalnızız işte böyle. seni saymıyorum affola. sözüm meclisten dışarı amma sen de gideceksin zaten az sonra...
ywyl: unutmam bunu reis. ufaklıkla gelirim elini öpmeye ilerde. *
reis: başım üstüne yeğenim. burası senin de evin buyur başım üstüne. şrankkk*! *
o günden sonra unutmam bu konuşmayı hiç.
söz lan. ölmezsem geleceğim yanına reis. hem de bahsettiğim gibi yalnız gelmeyeceğim inşallah.