2005 yapımı nadide sultan'ın başrol oynadığı versiyonunda benim bulunduğum film.
(bkz: #20802112)
burda da söylediğim gibi...
2005 yılı ben 10 yaşındayım dördüncü sınıfa gidiyorum, okulların kapanmasına tam bir hafta kala bir cuma günü sınıfın kapısı çaldı. öğretmen kapıyı açtı, kapıda yan sınıf'ın öğretmeni vardı. bizim sınıf 4a'dı 4b'nin öğretmeni gelince arkadaşıma bir şey oldu sandım. öğretmenler biraz bir şeyler konuştuktan sonra bizimki sınıfa girdi.
''çocuklar, okula film için çekim ekibi gelmiş. bizim sınıfı seçmişler.'' dedi.
sınıfta çığlıklar koptu tabi.
film'in bir bölümünde nadide sultan'ın canlandırdığı hakimle öğretmen dışarıda konuşuyorlar. orda biz gözükmüyoruz belki ama o sırada biz içerde pencerenin arkasında gizli gizli onları izlemekle meşgulduk.
sınıfa çekim ekipleri girdi, bizim çantaları topladılar yan sınıfa götürceklermiş, kimin çantası nerdeyse çantasının olduğu yere oturacak yani.
girdik sınıfa benim çantam cam kenarından 2. sırada. oturdum, ekipten bir adam geldi;
''bakın çocuklar, sakın öğretmen'in yüzüne bakmayın. kameraya bakmayın tepede bir lamba var ona hiç bakmayın.''
öğretmen sınıfa girdi tabi daha çekim başlamamıştı o sırada, öğretmen masasında oturuyor bu, yan sınıfın defteri var önünde bir tane de vazo var içinde çiçek var. sakar adam sen bunu bir devirdi, defter komple ıslandı bizim sınıf defterini kullandılar bu yüzden.
rol gereği adam sınıfa giriyor, biz ayağa kalkıyoruz, günaydın-sağol konuşmasından sonra esas çocuğun gözündeki morluğu fark ediyor ve çocukla konuşup sınıftan çıkarak çocuğun babasını dövmeye gidiyor.
biz sınıfa girdik, yerleştik çekim başladı o da ne! esas oğlan tam benim arkamdaki sırada oturuyor! zaten çocuğa makyaj yaparlarken de gördük biz. adam'ın adı murat'mış. çekimlere başlamadan önce ''murat bey'' diye seslendiklerinde biraz fazla heyecanlı olduğun için;
+Aaaa benim babamın adı da murat!!!
diye bağırmıştım. haliyle dikkatleri de çektim. adam bana baktı, güldü, ''yaa öyle mi?'' tarzında bir şeyler söyledi sanki çok umursuyomuş gibi.
çekime başladılar, öğretmen sınıfa girdi, ben hemen hazırlıklıymışım zaten direk ayağa dikilmişim. öğretmen günaydın çocukları diye bağırıyor sınıf da sağool! diyor ya hani, işte biz o sahneyi en az 4 defa çekmişizdir. otur kalk, otur kalk, deve cüce oynar gibi olmuştuk. zaten bunlar parça parça çekiyolar her sahneyi. adam sınıfa giriyor, kestik, günaydın diyor, kestik, noldu sana yavrucum diyor, kestik. eeh yeter be.
bize demişlerdi ya, defter çıkarın önünüze onu karıştırın diye, ben çıkardım türkçe çalışma kitabını, yanımdakinde matematik ders kitabı var, önümdekinde de müzik kitabı var. artık nasıl bir dersse bizimki... ben zaten o anki heyecanlı elimi çeneme öyle bir yaslamışım ki az daha zorlasam elim çeneme sabitlencek. saçlar desen kendim toplamıştım bir garip şekilde.
bu arada sorarsanız ''sen o minik okulda mı okudun? .s.s'' diye, evet ben köy okulunda okumuştum.
-günaydın çocuklar! diyor adam bizim sınıf öyle bir sağol diyor ki,
+sağoooouuuoooll!
e tabi hepimiz heyecandan ölmek üzereyiz.
oturmayı da unutmuş olmalıyız ki adam öyle bir oturun diyor ki bize yeter ulan oturun artık dermiş gibi. oturuyoruz, ben hemen kitaba kilitleniyorum. adam dedi ya kitapları karıştırın diye. ama öyle bir karıştırıyorum ki kitaptan intikam alır gibi,
''hıyaa sen misin türkçe çalışma kitabı! al sana! al al!!!''
yakın planda çocuğu çekmeye başladıklarında ben de görünüyorum, o sırada kitaptan aldığım intikam bitmiş, elimi çeneme sabitlemeye başlamışım. beni çektiklerini biliyorum ya, o an ''allahım napsam acaba şu elimi nere koysam hah şöyle kitabın köşesinde okuyomuş gibi yapıyım bari.''
göz ucuyla yanımdakine bakıyorum o da ne, ben de türkçe onda matematik kitabı var. içimden gülüyorum kendime, derse bak yaa diyorum.
kamera tam çocuğa odaklandığında öğretmen ''yaşar, oğlum'' diyor ya, o anki refleksle ben de bakıyorum adama pek belli olmuyor ama, sanki benim adım da yaşar. saflığa bak hahaha.
öğretmen çocukla konuşurken benim kafam sabit ama göz ucuyla adama bakıyorum pantolon'unu görüyorum sadece. konuşuyorlar, sonra öğretmen bir yere gitmeyin diye hışımla sınıftan çıkıyor.
not:
o okul m.e.b bodrum ilk öğretim okulu değil, ören ilk öğretim okuluydu.
o bahçede kütüphane falan yoktu.
bina bir tane değil tam dört taneydi, gerçi bina da değil ordaki gibi tek katlı dört tane yer vardı. birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar teker teker o yapılarda okurduk.
o bir dakikalık çekim var ya, tam dört saat sürmüştü.
öğretmen sınıftan çıktıktan sonra bütün sınıf dakikalarca aynı şekilde oturmuştuk salaklığa bak.
ilerleyen sahnelerde bahçede yapılan bir çekim de var, işte ben orda yokum. çünkü büyükananem felç geçirmişti ertesi gün o çekim yapılırken biz memlekete gidiyoduk.
bir de yaklaşık iki üç hafta sonra film yayına girdikten sonra televizyonda izliyoruz, daha yeni almıştık televizyonu ekranı durdurabiliyoruz. tam ben ekrana çıktığımda annem görüntüyü durdurdu ve babama dönüp,
-biz televizyonu kapatsak da pangea burda kalır mı?
keşke kalabilseydim annem.