sandığından çok daha eski bir hikâye bu
henüz o zamanlar asla benim olmayan bu şehirde, asla benim olmayacak hayatları kovalamıyordum. umut ediyordum sadece. bir ömür vereceğim kişiyi diliyordum tanrıdan durmadan. o hiç gelmeyene şiirler yazıyordum ve onun bir gün karşıma çıkacağını düşünerek mutlu ediyordum kendimi ve bir gün sen geldin. çocukluğumdan beri beklediğim her şeydin. daha sen olmadan yazılmış bütün şiirlerin sahibi, eşlik edilen şarkıların nakaratıydın gözlerindeki ışıltıyı daha önce kimsede görmemiştim. bu dedim işte ömrümün sahibi, bu güne kadar alınmış bütün nefeslerin sebebi. bu dedim işte yaratılmış her güzelliğin mabedi
sandığından çok daha eski bu hikâye
seninle başlamamıştı. adı olmayana duyulan özlemdi. adı olmayanı beklemekti. seninle vücud buldu adı oldun, anlamı oldun her şeyin. yağmurlu bir havada yürümektin, dünyaya karşı durmaktın. yollara, yıllara direnmektin. özlemektin, kavuşmaktın senden çok önce olduğun bir şeydin sevmektin.
sandığından çok daha eski bir hikâye bu
götürdüğün yalnızca sen değildin. sana verilmiş yıllar değildi. çocukluğumu aldın. ömrümü aldın. eskiden beri biriktirdiğim sana sakladığım ne varsa aldın. kalemimi, kâğıdımı, kelimelerimi aldın. geleceğim seninle kaldı, buda önemli değil de; sen benim sevmemi aldın
şimdi üç oda bir salon yalnızlığım eşyalar anlamsız. yokluğunun izi duruyor hala varlığının tam ortasında ve içimde bir aşk, nicedir can çekişiyor. yeter artık. son nefesini versin. ölsün ne olur ölsün, ne olur ..