2008 yılında istanbulda bir konut projesinde saha mühendisi olarak göreve başlamıştım. ben ve bir arkadaşım inşaat alanına yakın bir yerde kiralanmış bir evde kalıyorduk. diğer işçilerse şantiyede kendilene tahsis edilen odalarda. mevsim kıştı. şantiyedeki arkadaşlar ısınmak için genellikle elektrikli ısıtıcı kullanmakta idi. bir gece yarısı telefon geldi. şantiyede yangın çıktı diye. hemen arabaya atlayıp şantiyeye gittik. kule vinç operatörünün bulunduğu odada yangın çıkmıştı. adam gece vakti kaldığı odasından elektrik sobasını açarak dışarı çıkmış. ne için çıktığını bilmiyorum. elektrik sobası içten içten yanındaki koltuğu tutuşturmuş sanırım. geri döndüğünde ise dumanları görmüş ve birden parlayan bir alev yüzünü hedef almış elleriyle yüzünü kapatmış, ama gel gör ki elleri yanmaktan kurtulamamıştı. şantiye vardığımızda yangını söndürmüşlerdi. elemanı hemen arabaya attık doğru hastaneye gittik. elleri su topladığı için kocaman olmuştu. gittğimiz hastanede yanık ünitesi yoktu. adam inim inim inlemekte idi. pansumanla gönderdiler bizi. vakıf gureba hastanesine gitmemizi söylediler. dışarısı buz gibi idi. yanan ellerinin acısını bir nebze dindirebilmek için ellerini camdan dışarı sarkıtıyordu eleman. hastaneye vardığımızda hemen müdahale ettiler. yanmış ve kabarmış deri parçalarını temizleyip, özel bir merhemle sargıya aldılar iki elini de. elemana 2 hafta rapor verip gönderdik izine. geri döndüğünde tamamen iyileşmişti ama yanık izleri hala durmakta idi. zor zamanlarda geçmekte imiş. eşinden boşanmıştı ve eşi kendi çocuğunu ona göstermek istemiyordu. geceleri sürekli içki içmeye gittiğini söyledi arkadaşlar daha sonradan. o gecelerden birine denk gelmişti bu olay. sızıp kalsa belki de ölebilirdi çıkan yangında. düşününce yaşantımızın gerçekten pamuk ipliğine bağlı olduğunu daha iyi anlıyor insan.