1.
Saat olmuş yarım,
Hatunum, kıçında pireler uçuşuyor.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Kutsayın yıkılmış harabeleri
Ve orospu çocuklarını kutsadığınız gibi
Başka başka ölmekten yorulmuş cesedimi.
Trafik lambaları boğuluyor egzoz dumanıyla.
Onları anlaya anlaya ağlamak istiyor,
Ucuz bir sigara yakıp içleniyorum.
içimde ölü şairler, sefil ama mağrur
Birer put gibi küfrediyorlar.
Öldüklerini hatırlatacak şiirler aşkediyorum
Her mısrada silikleşen ruhlarına.
Hatırlatmanın sorumluluğu altında eziliyorum.
Trafik lambaları suratımın ortasına gülümsüyor.
En azından köklü bir ağaca dönüşecek kadar beklemedim henüz.
Gelebilirsen, gidebiliriz hala.
Ne çok sustuk betonlar arasında.
Söyleyemediğin cümleler imla hatalarıyla süslenmiş ve devrikti.
Devrilmemek için birbirimize yaslandığımız zamanlarda
Zaman, ağır kanlı bir fahişeydi.
Şimdi yalnızca dalga seslerinden bahsetmek istiyorum.
işe bak ki, gözlerin bana bakmıyorlar.
Sanırım onlar da anladılar,
Anlamımın anlamındaki mantık hatasını.
Eski bir mecmuayı karıştırır gibi
Karıştırdın aklımı.
Yılmadığım için peşinden geldim.
Bazen dönüp de bir bakman gerekir.
Arkanda olduğumu fark etsen belki sana yetişirdim.
Yanyana yürürdük, fazlası değil.
Sen ise bıraktığın yerde beklediğimi zannettin.
Ayağım uyuşmasaydı, belki de orada beklerdim.
Anladık, istediğin kadar bölünebiliyorsun.
Başkalaşa başkalaşa çocuktan orospuya
Hepsini içinde barındırıyorsun.
Zedeli ruhunu alet ettiğin bu oyunda
Hiçbirine yakışmıyorsun.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Bir bedene bin ruh koyacak kafaya
Ne çektiniz de ulaşınız?
Doğa üstü bir şeyler var deliliğinin arkasında.
Ne zaman yüzüne baksam
Eski filmlerde yanan cadılar geliyor aklıma.
Görünmek istediğin kadar güzelsin,
Zayıfı oynadığın kadar güçlü!
Neyse ki, sevişirken teksin.
2.
Sarhoşsun, kusuyorsun üstelik.
Ben bu şiire haftalar sonra devam ederken.
Tuvalet arkandan kimbilir neler diyecek.
Sarhoş değilim, diyorsun,
Kafam güzel sadece.
Ben aradaki yedi farkı sorarken
ikimizin aklından da başka şeyler geçiyordu,
Gökyüzünün o kadar da derin olmadığıyla ilgili...
3.
Oturmuş bekliyorum, sahile yakın,
Sandalyeleri rahatsız ama geniş bir cafede.
Limonlu soda asosyal olduğumu söylüyor.
Ne zaman görse kitap okuyor veyahut şiir düzüyormuşum.
Seni beklediğimi düzgün bir dille anlatıyorum gittikçe ısınan sıvıya.
inanmıyor, küfürlü küfürlü gülüyor.
Son yudumu bırakıp gelişini göstermek,
O yudumu sana içirmek istiyorum.
Birkaç dakika daha geçiyor, hiç susmuyor.
içindekilerle ilgili bir dolu açıklama,
Gerisi şişe dolusu argo,
Üstelik hava cehennem sıcağı.
Sodayı dipleyip garsona şişeyi almasını söylüyorum.
Bana söylemek istediği onlarca şey vardı galiba.
Midem gurulduyor.
Garson hakkında diyecek hiçbir şeyim yok.
Sanırım o da gelip gelmeyeceğini merakla bekliyor.
Benim dışımdaki herkes her an her ihtimalin gerçekleşebileceğini biliyor.
Hayatı çözmüş hergeleler.
Ben de çözdüm ama kabul etmiyorum.
Son zamanlarda hiçbir şeyi kabul edemiyorum.
Başta yalnızca tanrıyı reddetmek istemiştim.
Sen gelecek misin?
istanbul'un trafiğinde yitecek misin?
Yanındaki taksi şöförü cinnet getirip
Radyo istasyonlarıyla tartışmaya başlayabilir.
Ve radyo istasyoları aracın önüne atlayıp
Mübarek bir kaza ile bütün günün içine sıçabilir.
Radyo istasyonlarının bütün şehrin üzerine
Sıçabilecek güçte olduklarına inanıyorum.
Ne de olsa oldukça fazlalar.
Ve hepsi abur cabur bağımlısı.
Aynı anda tuvaletleri gelebilir.
Yarabbiler! Yarabbiler! Nasılsınız?
Ben pek iyi değilim de
Oldukça çişim geldi
Ve gözlüğümü masada bırakıp bırakmama konusunda kararsızım.
Sanırım altıma kaçıracağım.
4.
Sahil ve dolu dolu balıkçı teknesi.
Müminler denize dökülmesin diye
Bütün kıyıyı zincire vurmuşlar.
Bir çocuk salınıyor üstünde.
Sakil hayatından kurtulmak için
Atlamayı düşünüyordur belki.
Ancak iki kulaç ötesinde merdiven var
Ve bunu biliyor olmalı.
Ah! kaçıp kurtulsam ben de
Bir martının kanatları üstünde
Kaçıp saklansam yüreğine
Usul usul unutsam kendimi
Kalbinin, beni hatırlamayacağın kadar derin bir yerinde.
Baktım gökte bir kırmızı, bir uçak!
Çocuk da gökyüzüne bakıyor.
Şimdi de uçaktan atlamayı mı düşlüyorsun ulan hergele!
Kıçında pazar artığı kot, üstünde plastiği bol gömlek
Sakın seni küçümsemediğimi düşünme!
Yerdeki karafatma, bana geçenlerde öldürüp
Cesedine şiir düzdüğüm türdeşini hatırlattı.
Yeterince uzak olmasa, gösterirdim ona da
Tabanımdaki sakız artıklarını.
Halbuki hayvanları her zaman seni sevdiğim gibi severim.
Bu düşüncemden zincirlere de bahsettim.
Boğazıma sarınmak istediklerini söylediler.
Beni lime lime edip böceklere yem etmekten
Ve kemiklerimi paramparça eyleyip
Arta kalan yanlarımı denize dökmekten bahsettiler.
Gözlerimi oyacaklarmış.
Oyuk bir gözün nasıl göründüğünü hep merak ederlermiş.
Bir de ağız dolusu küfürler eşliğinde
Deyimler sözlüğü okumak istiyorlarmış.
Bunun gibi bastıramadıkları sapkın istekleri varmış.
Kalkıp o sahili bir ömürlük terkettim.
Konuşmaya devam ediyorlardı.
Uzaklaşana kadar dinlemedim.
Bir süre sonra durup kulak kabarttım,
Evet, artık onları duymuyordum.
5.
istiklal caddesi dümdüz uzanıyor,
Kestane ve ter kokularıyla.
Adını sabaha anımsayamayacağım shotlar
Başımı döndürüyor.
Neyse ki yanımdasın.
Metro bizi bekliyor.
Eğilip boynundaki tuzu emiyorum.
Dudaklarımı dudaklarına sürüyorum.
Sen benden yedi durak önce iniyorsun.
Ben evime beş durak kala
Bu şiiri bitiriyorum.
6.
Canlı müzikten şikayetim yok.
Ha şa! Adam çalıyor, söylüyor
Bir kaç yıl içinde öz abim gibi bir şeyim oldu
Ama tek çocuk olduğum için tam olarak emin değilim.
Neyse, bir masa var ki tecrit edilmiş
Bir masa ki yakışmıyor mekana.
Karşıdaki çingeneler.
Beyinleri yağ lekesi,
Tırnakları isli kırmızı.
Orospu şarkıları isteyip
Roman naraları atıyorlar.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Onlardan bahsetmeye devam edip
Sizin ve bu köklü şiirin adını kötüye çıkarmayacağım.
Her ne kadar onlar sizin eseriniz olsa da
Bunu yüzünüze vurmayacağım.
Ayrıca söylemek isterim ki;
Yapamayacağınızı yaptım
Ve dirilttim bu şiiri.
Çünkü en sevdiğim sonlar
Sona erdirmediklerimdir,
Herkes gibi.
7.
içim ağzıma kadar dolu.
Olmadığım adam olmakla yarattığım
Bu boktan paradokstan sıkıldım.
Ve sikip attım tanıdıkların bildiği beni.
LaVey'in dediği gibi;
istemediğim iyilikleri yapmayacağım artık.
8.
Tekel dükkanının açılışı olur mu? Elbet olur.
Tuborg mankenleri anne börekleri ikram eder,
Anne tepsilerinde.
Kireçburnu'nun bütün martıları
Aynı anda bira almaya gelir
Ve sıçar misafirlerin üstüne.
Günde yirmi tane depozitolu bira içen
Gözlüklü ve göbekli bir berduş tanıdım.
Üstündeki ince yeleğiyle herkese
"Adıgüzel" diye seslenen.
Lakabı osmanmış.
Ne zaman öleceğini merak ediyorum.
Belki birkaç bira deviririz
Yarım yamalak ruhu tahtalı köye göçmeden.
Gerçek adı güzel miydi acaba?
9.
izmir'in gözleri üzerimizdeydi.
Her gece birer şarap bitirdik.
Her gece birbirimizin ağzına sıçıp
Sabahında hatırlamıyormuş gibi yaptık.
Nasılsa kayalıklar yıkılacak üstümüze
Nasılsa deniz; bize yol vermeyecek.
Boşver kadınım, düşünme!
Yok olana kadar eksilteceğim seni
Yokluğun derin bir iz bırakacak gönlümde.
O iz, Attila ilhan'ın bahsettiği izmir'e hiç benzemeyecek.
Kırılacak tahtalar, kırılacak ve dökülecek denize
Yalnızlık şişip moraracak
Ve acıtacak içlendiğimiz akşamları.
Ah nasıl da muhtaçsın ellerime.
Ellerim ki her şeye muktedir
Bir allah gibi okşuyor seni.
Aynı kelimeler
Birden fazla yakışır bazen aynı dizeye.
Yarabbiler! Yarabbiler!
Yiyorsa sayın yıldızları.
10.
Bütün yarınların aynı anda bıçakladığı bir gün hakkında bir şeyler duymuştum.
Yazmayı unutmuş başarısız bir yazardan.
Ona göre yazmak gerekmiyordu yazar olmak için.
Yatağa uzanıp gözlerini kapıyor,
Hikayeyi oluşturup kurnazca kurguluyor,
Dialogları birer birer hayal edip mekanları yastık kokularına kadar duyumsuyor
Ve trajik bir sonla uykuya dalıyordu.
Uyandığında yazdığı kitap okunmuş,
Kitlelerce tartışılmış,
Kütüphanelerde saklanmış ve unutulmuş oluyordu.
Dalga seslerinden fazla hoşlanmıyor,
Bir insanı mutlu etmek için pek efor sarfetmiyordu.
Ona göre hayatta hiçbir şeyin değeri yoktu.
Yine de insan olabildiğince çok şey hissetmeliydi,
Çünkü yapacak daha iyi bir şey yoktu.
Hikayeyi biraz da bu yüzden anlattı.
- Yarınların bıçaklandığı bir günde
Hiçbir şey hissedemezsiniz.
Böylece ölümün acısız olacağı kanaatine vardı.
- Acı çeken biri asla ölemez,
Çünkü ölüm yani hiçlik,
Yakın gelecek halini almışsa ve beyin bunu farketmişse,
Acı sinyalleri vermenin manası yoktur.
Yarınlar her kimin gününü bıçaklamışsa
O kişi için umut yoktur, umuda lüzum da yoktur.
Artık hissetmediğini söyledi.
- Ne kadar dayanırım bilmiyorum.
Bir süre sonra öldü.
Açık kalmış gözlerinde,
Mor dilinin sarktığı salyalı ağzında
Yalnız acı yoktu.
Ay kanlı bir bıçak kesiği gibiydi.
Gittikçe kızarıyordu gökyüzünün yarası.
Güneşin, bıçak niyetine ayı kullanan
Eski kulağı kesiklerden olabileceğini düşündüm.
Her gün doğup yaşamı sürdürebilmek için
Geceyi katleden onurlu bir kabadayı!
Ve hikayeyi bizzat kendimden duydum;
- Hissetmiyorum artık.