kendi kendime kendimi, evreni, tanrıyı, dini, yaşamı kısaca herşeyi sorguladığım zaman diliminde, din konusunu o zamana kadar
bana öğretilenler ile kendi sağduyumu karşılaştırarak kafamda kurcalarken kendi
kendime bulduğum felsefedir. sonrdan lise 3'te felsefe dersinde spinozayı işlerken dumurlardan dumurlara koşmuştum. benim
kendi çapımda ürettiğim düşünceleri adam benden 500 yıl önce düşünmüş, adına da
panteizm demişti. gurur duymuştum kendimle, bir parça da hayal kırıklığıydı çünkü "ben neye inanıyorum" sorusuna
verdiğim yanıt bana özgü değildi, birileri daha akıl etmişti.
neyse...
bu öğreti, benim inancımı yansıtıyor. islam inancı olarak sürekli bana öğretilen üstün
bir tanrı, onun kulları olan ama doğa üzerinde hakim olup diğer yaratıklardan üstün tutulan insanlar ile diğer yaratıklar
şeklinde bir hiyerarşiydi. çeşitli kademelere de melekler, şeytan, cin, hayvanlar, ruhlar, iyiler ve kötüler vs. sıkışmaktaydı. bu tip bir hiyerarşiydi canımı sıkan. hayatının uzunca bir bölümünü doğanın göbeğinde geçirmiş
biri olarak, doğanın müthiş uyumunu, dengeyi, herşeyin bir arada olanca zıtlığıyla da olsa birlikte yaşamasını görüp sonra
bunları birbirinden anlamsız bir hiyerarşiyle ayırmak çok ters geliyordu. bu tip bir sistem
bana çok bencilce, çok insancıl bir üstünlük kurma hevesi gibi göründü. neden hayvanların efendisiyiz ki? bunu da kim
çıkardı? neden bu dünya nimetleri biz tüketelim diye var olmuş olsunlar ki? ne kadar emperyalist bir yaklaşım bu. bu tip bir
düşüncenin amerika plantasyonlarında tarım
yapmak için ormanları yakıp, hayvanları sürüp, zenci köleleri çalıştıran beyaz adamın
mantığından ne farkı var?
neyse uzatmayayım, bu denli uyumlu bir doğada hep beraber yaşamayı seçmek insanı bu panteist inanca götürüyor.
etrafınıza bakın, belki de bu armoide en uyumsuz olanlar bizleriz. bakın kaşımız, gözümüz sözümona efendisi olduğumuz
köpeğimize, bahçemizdeki tavşana ne kadar benziyor. herkes doğada yerini bulmuşken,
herşey iyisiyle ve kötüsüyle biraradayken, hepimizin bütünlüğünün asıl o büyük gücü
meydana getirdiğini ve hepimizin o büyük gücün birer parçası olduğumuzu, dolayısıyla
herşeyin kendi başına değerli olduğuna inanmak çok daha ayakları yere basan bir
anlayış gibi gözüküyor bana. ihtiyacımız olan gücü çevremizden alsak çok daha rahat ederiz bence.
şaşırtıcı derecede yakın öğretiler için uzakdoğu ve kızılderili öğretileri, bantu veya aborjini felsefeleri ile taassuptan dolayı çok üstü kapalı geçilmiş olmasına rağmen tasavvuf inancı, sufizm vs incelenebilir.
ortadoğu kökenli dinler üç aşağı beş yukarı aynı tarzda bir hiyerarşik yapılanmayı
savunurlar, büyük imparatorlukların da bu dinlere mensup toplumlar tarafından
kurulmaları arasında da bir paralellik kurulabilir belki de...