bir gün lise yıllarında iken arkadaşlarımla okuldan çok bunalmış ve okuldan kaçmak istiyorduk. tabi okulun çıkışından elimizi kolumuzu sallaya sallaya çıkamıcağımıza göre başka alternatifler bulmak zorundaydık. çay bahçesinin orada ki dışarıya çıkan kapıdan kaçmak istedik ama oradan kaçmakta o kadar kolay değildi. kapı demir parmaklıklı ve parmaklıkların ucuda sivriydi. tırmanmamız gerekiyor ama çok dikkatli olmamız lazım. neyse ben aşka gelerek arkadaşlara ilk önce ben çıkacağım dedim. çıkmaz olaydım. tırmanmak için birinci ve ikinci hamlemi yaptıktan sonra tam ayağımı atıyordum ki ayağım kaydı ve sol elim ucu sivri olan o parmaklıklara girdi. olayın ciddiyetini şöyle açıklayayım; demir tam küçük parmağımın altından girdi ve küçük parmağım baş parmağımdan daha kalın hale geldi ve ben o vaziyette ne acı hissediyordum ne de etrafımda oluşan kalabalığı umursuyordum. şoka girmiştim resmen, havada asılı kalmıştım. birinin beni kurtarmasını bekliyordum. yoksa demir küçük parmağımın ucundan çıkacaktı. o sırada en yakın arkadaşım beni o halde görüp şoka girince bir anda bacaklarımdan tutup beni havaya fırlattı resmen ve ambulansın gelmesi benim oradan kurtulmam la bir oldu. allahtan demir paslı değildi de olayı bir yarıkla atlattım. acilde dikiş attılar ve bir hafta sonra dikişleri aldırıp elim eski haline geri döndü ama aradan yedi sene geçti izi hep aynı kaldı.
o zaman 16 yaşındaydım, pek çocuk sayılmam ama anlattıklarıma göre bir çocukluk payı var. *