Şimdi düşünüyorum da on sekiz yaşında olsam yüzümde bir parıltı ve daha her şeyi kaldıracak bir tazelikle, uykusuzluğun, sigaranın, somurtmanın, anlayışsızlığın yakıştığı yaşımda, anlayışsızlığıma en anlayışlının hayran olup kölelik ettiği yaşımda, ben bunu artırdıkça artan çekiciliğimle, nereye yürüyeceğini bilir gibi emin yürüyüşümle, nereye güldüğünü bilirmiş gibi gülüşümle, o uzun öğleden sonraları sokaklarda evinden daha rahat eden insanların hafifliğinde yürüseydim, büyük şairleri hiç tanımasaydım, fazla müzik dinlemeseydim, bir sürü arkadaşım olsaydı ve onlardan sıkılmasaydım, utanmayı zaten pek bilmeseydim,şöyle hani içim sızlamadan bir sabah hayatta olmayı sezerek, ama tatlılıkla sezerek harbiyeden tünele kadar yürüseydim, etraftan gelen sesler, dükkanların açılış hazırlıkları, konuşmalar, itişmeler bana da ait olsaydı. Bunlara hep komşu çocuğun oyuncakları gibi göz ucu ile imrenerek bakmasaydım, bana da aynı rahatlıkla seslenilebilseydi, acaba ne duyardım?