rüyacı

entry7 galeri
    3.
  1. rüya gördüğünü sananlardan değildir.

    - adını söyle yaşat beni
    ars imitatur naturam
    sakın geçmiş günleri okuma-

    Sarı ve pembenin içinden akarak anın tedirginliğiyle damarlarında donduğu zamandan kalan mermer sütunları ve geniş basamaklı antresiyle misafirlerini görkemle karşılayan müze binası kentin en tepesinde kurulmuştu. Geçmişe saygının timsali olarak müze, şehre yüksek bir uzaklıktan bakıyor, her iki yakasında göz alabildiğine uzanan turkuaz denizlere mağrurca kucak açıyordu.

    Rüyacı tepede durmuş denizi seyrediyor, siyah yelkenli ve ince uzun gövdeli kadırgaların kent limanına girişini izliyordu. Ölü bilgenin kendisine bahsettiği rub-ed şehrine kuşbakışı bakmakla yetinmek oldukça zordu. Şehir, ismini kırmızıdan alan tek kat kırmızı taş evlerden oluşmuş geniş bir düzlükte ışıl ışıl parlıyordu.

    Rüyacı şehre doğru kanatlanıp uçmak isteğine hayıflanarak müze binasına doğru yürüdü. Geniş basamakları tek adımda aşmak mümkün olmadığı için her adımda eteklerine basarak duraksamak zorunda kalması canını sıksa da keyfi yerindeydi. Bu yabancı alemin adetlerine uyması gerektiğini düşünerek şehir kadınlarının giydiği uzun ve neredeyse yerleri süpüren sarı bir libas giymişti. Lakin rüyacı, müze binasını ziyarete gelenler içinde hiç kadına rastlamadığını fark ettiğinde, taş işçiliğinin en nadir çiçek nakışı örnekleriyle işlenmiş giriş kapısına ulaşmıştı.

    .Giriş eşiğinin hemen üstünde mermere oyulmuş "ars imitatur naturam" yazısını okurken müze kapısındaki yaşlı ve asık suratlı koruyucu ona eliyle dur işareti yaptı.
    -Bu kutsal mekana kadınların gelmesi görülmüş şey değil,çünkü burada sadece eski yazıtlar var.Siz neden geldiniz? Diye sordu.
    Rüyacı, yaşlı koruyucunun yumuşak sesle mutlak hakimiyeti ni aşılayan sorusuna "ben bu diyardan değilim, uzak denizaşırı bir ülkeden, yazıtlarınızın zenginliğinin destan gibi anlatıldığı yerden geldim. Onları görmek istiyorum, tıpkı sizin nezaketinizi gördüğüm gibi" Diyerek cevap verdi.
    Rüyacının samimi üslubu , koruyucunun hafifçe tebessüm ederek başını eğmesiyle geçiş iznini aldı. Ancak rüyacı hiç de dürüst davranmadığını biliyordu. içeri girebilmek için her türlü mazereti uydurabileceğini düşünerek kendi kendine gülümsedi.

    Kapıdan içeri girdiğinde ilk önce afalladı, boş bir salonla karşılaşacağını düşünmemişti. Önünde yürüyen ziyaretçileri takip ederek salonun sonunda, sonradan fark ettiği merdivenlere doğru ilerledi. Uzun bir süre aşağı doğru insanlarla beraber indi. Merdivenleri indikçe Aydınlığın loş ışıkla örtülmesiyle oluşan gizemli ve sessiz atmosferi heyecanla izliyordu. Merdivenler, mavi ışıklı büyük bir salonun geniş başlangıcıyla sona erdi.
    Rüyacı dikkatle baktığında ışığın ince mermer kaidelerin üzerine yerleştirilmiş tabletlerden çıktığını, salonda başka ışık kaynağı olmadığını şaşkınlıkla fark etti. Salon ziyaretçilerle dolu olmasına rağmen, kaidelerin etrafında dolaşıp tabletleri inceleyen insanlardan çıt çıkmıyordu.Alabildiğine sessizliğin hakim olduğu salon, geçmişin izleri silinmesin diye konuşmayan insanların ibadet yeri gibiydi.

    Rüyacı kaidelerden birine rastgele yaklaşıp taş tabletlerden birini inceledi. Defter yaprağı kadar ince ve şeffaf tabletin üstündeki sanatsal zerafetle oyulmuş yazıların mavi ışıkla parıl parıl yandığını gördü. "Havada uçuşan kelimeler gibi" diye düşündü. Rüyacı başını kaldırıp tavana bakarak mavı ışık huzmelerinin yarattığı beyaz zerrecikleri hayranlıkla seyretti.

    Tabletlerdeki yazıları okumasına izin yoktu, sadece biri dışında. Ölü bilgenin tembihine uyarak beyaz tableti aramaya başladı. Kaideler o kadar çoktu ki aradığını nasıl bulacağını düşünerek huzursuzlandı.Tam o sırada koluna çarpan bir adamın dikkatli nazarıyla irkildi. Kırmızı bir cübbenin başlığı altında kendisine gülen bir çift meraklı bakışla, hemen kendi içine kapanan bir ciddiyete büründü. Genelde yabancılara karşı en iyi savunma taktiği buydu ama karşısındaki esmer çirkin adam güneş altında kalıp yananların pervasızlığına sahipti.

    Adam rüyacıya doğru reverans yaparak "adını söyle, yaşat beni" dedi. Sonra rüyacının hayretle açılan gözlerine bakarak, "bağışlayın, bizim şehrimizde yabancı olmalısınız, biz tanışmak için böyle deriz, öğrendiğimiz adlarla ömrümüzün uzayacağına inanırız." Diyerek açıklama yaptı.

    Rüyacı adamın konuşurken salondaki sessizliği bozmadığını ve diğer insanların onları duymadığını sezdi. Meraklı adama dönerek,"Bizim ülkemizde de adını söyleyenler adlarını yitirirler, o yüzden adımı sorma gafletinizi anlayışla karşılıyorum" diyerek nezaKETLE UZAKLIĞINI ARTTIRDI. Adam kurnaz bir baş eğişle rüyacıyı selamladı, alayla kıvrılan dudakları arasından "Sakın geçmiş günleri okuma" sözleri döküldü. Ve arkasını dönerek uzaklaştı.

    Rüyacı meraklı adamdan kurtulduğu için gizli bir "oh" çekerek beyaz taş tableti aramaya devam etti. Yaşlı bilge ona tabletin üstünde yer alan simgeden bahsetmişti, bu bir terazi simgesiydi. Kaideler arasında planlı bir şekilde dolaşırken gözüne mavı ışıkla parlayan zarif bir terazi resmi çarptı. Rüyacı hızlanan kalbini duymamazlıktan gelerek soğukkanlılıkla ve yavaşça terazinin olduğu tablete doğru yaklaştı. Kaidenin tam karşısında durup tableti dikkatle inceledi.
    Tabletin üstündeki mavi terazi hafifçe titreşerek canlı izlenimi veriyor, altında yer alan kadim dildeki harfler ışıl ışıl mavilik yayıyordu. Rüyacı nefesi kesilerek tablete bakarken bir yandan da kendisini izleyen var mı diye gizlice etrafa kaçamak bakışlar atmayı ihmal etmedi. Kimsenin onunla ilgilendiği yoktu, sakinleşmeye çalışarak sezgilerine yoğunlaştı.

    Kadim harfleri tek tek okuyarak ezberlemeye çalıştı. Ibn Umeyl'in 10. Yüzyılda yazdığı "gümüşi su ve yıldızsı toprak" kitabında sözünü ettiği ve varlığından kuşku duyulan "ruhların terazisi" yani "el-mizan", şimdiye kadar kimse tarafından okunmamış olan kadim sırrı hece hece dimağına nakşetmeye başladı.

    Terazi maddi yapıya sahip bir alet edildi. Alemdeki ruhların eğilimini ölçen manevi bir kudret anahtarıydı.Terazi'nin bilgisine sahip olan alemdeki ruhlar üstünde koşulsuz egemenlik kurabilir, kainatın bazı derin sırlarına vakıf olabilirdi. Rüyacı el-mizanı okurken ruhunu zapteden semevi bir gücün varlığını hissetti. Terazinin mavi ışığının gözbebeklerine yansıdığı loşlukta dururken, harflerin ruhunun her zerresine etki ettiğini anladı. Kadim harfler tabletin üstünden silinip kendi varlığında vücut bulmuşcasına yer değiştirmiş gibiydiler. Sanki her harf bağlı olduğu yerden azat olmuş, sihirli bir dokunuşla içinde nilüferlerin yüzdüğü derin ve sakin bir göle düşmüştü. Okunmuş harfler özgürleşmişcesine haykırıyor gibiydiler.

    Harflerin gölünde bilginin narin kuşu kanat çırparak suyun üstünde uçuyor,her alçalışında küçük gagasıyla gölden yudum yudum su içiyor. Su içtikçe harflerin rengine bulanıyor, mavileşiyor.

    Sonunda kuş terazinin mavi kefesine kondu. Bir gram ağırlığı yokmuşcasına terazi dengede durdu. Rüyacı bir harf daha okursa dengenin bozulacağını sezdi. Kadim metni sonuna kadar okumaktan vazgeçti. Şimdiye kadar okudukları bile bir insan için oldukça ağırdı. Gözlerini tabletten ayırdığında salondaki ziyaretçilerin durmuş kendisine doğru baktıklarını gördü. Tablette okuduğu harfler yerinde yoktu, tamamen silinmiş gitmişlerdi. Rüyacı kendisine düşmanca bakan kalabalığın içinden geçenleri sezdi , onların hazinesini çalmış bir hırsızdı. midesini bıçak gibi kesen bir korku duydu. Düşmanlığın aksinde parlayan tehdit, temkinli olmasını öğütlüyordu ama rüyacı o anda ne yapacağına karar veremedi. Okuduğu harflerin semevi etkisiyle olduğu yerde sessizce dururken bir yandan da " buradan hemen çıkmalıyım" diye çare düşünüyordu.

    Rüyacı kendini toparlayarak el-mizan;dan okuduğu harflerden birini yüksek sesle söyledi, ses geniş salonda su dalgaları gibi yayıldı. harf ağzından çıkar çıkmaz ayaklarının altındaki mermerlerin sarı ve pembe damarları canlandı, mermerlerin arasından nehirler gibi akmaya başladı. Salondakilerin düşmanlığı gördükleri manzara karşısında bozguna uğradı. Kaideler yükselerek akan nehirler arasında birer birer kaybolurken, Rüyacı mizanın ölçüsüyle sarı ve pembe akan nehre daldı.

    Nehire girdiğinde ıslanmadığını fark etti, tüm uzuvları yoğun ve derin dalgaları içinde kaynaşmışcasına kah uzuyor, kah kısalıyor, yayılıyor sonra tekrar birleşiyordu. Rüyacı istenciyle nehirden kendi üst dünyasına çıktı.
    0 ...