sözlük yazarlarından hikayeler

entry180 galeri video1
    23.
  1. Anlatırım ama dinler misiniz bilmem. Zamanında yazdığım karmaşık bir hikayedir.

    Kara Ütopya

    "Özgür bırak ya da öldür! Özgür bırak ya da öldür!" şeklinde bağırmıştım. Sonra güldüler.

    Neden yaşadığımı bilemediğim, yaşamak için bir anlam aradığım günlerden birine uyandım. Gözlerimi "Uyan Örnek-367! Uyan Örnek 367!" sesleriyle açtım. içimden lanet okudum ve doğruldum. Odamın tavanında bulunan yapay-teknolojik güneşe baktım. Her zamanki samimiyetsizliği ile duruyordu. Bugün de savaşmalıyım özgürlüğüm için diye kendimi motive etme çabaları içinde elma almaya gittim. Elimi uzattığımda "Tekno-elma kullanacaksınız bakiyenizden 30 C eksilecek. Emin misiniz?" sorusu ile karşılaştım. Alışmıştım artık bunlara, çocukluğumun hatırlamadığım dönemlerinden beri buradaydım. Özgürlük diye adlandırılan şey için - her ne kadar yabancı kalsa da- savaşmalıydım. Elbet harcadığım zamanın bir gün her hangi bir şeye değeceğine biliyordum. Umuttu yaşatan insanı burada. Umut tükenmemeliydi. 'Örnek'lerin bulunduğu kısma gelmiştim. 3 dakika geç kaldığım için de ceza kesmeyi unutmamışlardı. Yürüyüş yapacağım kulvara geçtim ve başladım yürümeye. "Ne kadar yürürsen o kadar C kazanırsın!", "1 Milyon C kazan özgür ol!" şeklindeki duymaktan bıktığım klasik açılış cümlelerinden sonra çevremdekileri gözledim. Yanımda pek kibirli, asi, geçimsiz bir adam duruyordu. Bizim bıraktığımız atıkları toplayan ve özgürlüğünü hiçbir zaman kazanamayacak olan temizlikle görevli baştan aşağı sarı renkli giyinmiş mahkumun birine şeytani bir bakış attı: "Ne kadar hoş bir kıyafet. Çaresizliği ve ezikliği yansıtıyor. Yani sana çok uygun." dedi ve pis kahkahasını patlatarak sanki benden ona katılmamı istiyormuşçasına bana baktı. Fakat ben pek aldırış etmedim. Önümdeki yürüyüş simülatörüne ve yürüyen AVATAR'ıma baktım. Hissiz bir pikselden ibaretti sadece. 'Efendiler'in bir 'örnek'ler için hazırladığı küçük bir uğraştı. 'Örnek'lerin sosyalleşebileceği bir dünyaydı. Küçük bir miktar C karşılığında müzik dinlemek için süre satın aldım ve açtım şarkıyı "I have a dream.." Hayaller alemiyle olan randevum yanımdaki örneğin benimle konuşmasıyla son buldu: "Bak ÖrnekMağaza'ya yeni şapkalar gelmiş. AVATAR'ıma aldım. Sence nasıl?" Ağzımdan sadece "iyi." çıkabildi. Gerçekten anlamıyordum buradaki 'örnek'leri. Diyemiyordum "AVATAR'ına şapka, tişört alsan ne olur. Senin dünyan piksellerden ibaret değil. Yaşadığımız hayat değil, eziyetin başkalaşmış hali." Her gece yayınlanan "Gece Savaşları"nda sisteme karşı çıkmaya kalkışanların birbirini öldürmesini izliyordum. Yaşadığımız bu korku 'simülatör'ünde isyan edebilecek durumda değildik hiçbirimiz, eğiyorduk boynumuzu yürüyorduk sadece. Öğle molasına yaklaşırken yaşadığım -iki oda bir lobi- dünyadan kurtulup özgür olabilmeyi 'efendi' olabilmeyi hayal ediyordum. Güzel günler gelecek miydi acaba? Ya da kandırıyordum kendimi. Emin değilim.

    Öğle molasına bir dakika kala: "Örnek 60 saniye içinde molanız başlayacaktır! Ye, dinlen!" uyarısı ile karşılaştım. Yorulmuştum haylice ama değecekti buna. O gün gelecekti. 'Efendi' olacaktım. Mola başladığında lobiye doğru hareket ettim. Boş bir masa arıyordum. Pek konuşmayı seven biri olmadığım için diğer örneklerle iletişimim pek iyi de değildi. Her hangi bir masaya oturdum ve protein karışımı - elma şeklindeki menümü bitirmeye koyuldum.
    Kendimi yürüyebilir hissettikten sonra doğruldum ve mola bitmeden yürüyüş eziyetine geri döndüm. AVATAR meraklısı saf arkadaşım hedefine duyduğu inançtan ve azimli olmasından dolayı 3-4 güne geçiş biletini alacaktı. Onun adına çok sevinçliydim. Mola süresi tamamen sona erdiğinde geri kalan 'Örnek'ler yerlerini almaya başlamışlardı. Solumdaki kibirli örnek her zamanki kendini beğenmişliğiyle: "Bakıyorum da hepimize 'örnek' olmaya çalışıyorsun 'örnek'. Dikkat et de kendini Gece Savaşlarında bulma!" dedi. Ne demişti bu şimdi açıkçası pek kayrayabilmiş değildim. Cevap verme nezaketin de bile bulunmamıştım. Her zamanki kibirli örnekti. Boş konuşur susar diye düşünmüştüm. Öyle de oldu, sustu.
    Yorucu ve bir o kadar sıkıcı günün sonunda oda demenin bin şahit istediği teknolojik kafesime geri döndüm. Tekno-Duvarımdan gecenin programlarına bakıyordum fakat aşırı yorgundum. Program açıkken gözlerimi kapattığımda uyarı sistemi devreye giriyordu. "izle!", "izlemeye devam et!" Programı izlemeyi reddettiğimi belirttim. "Emin misiniz? Oda algılayıcısı dışına çıkıyorsunuz 1.000 C ceza yiyeceksiniz. Emin misiniz?" Küfür ettim, kabul ettim, uyudum.

    Gözlerimi açtım. Yine kafesimdeydim. Bunların hepsinin bir kabus olmasını diledim çoğu kez. Hangi psikopat lider insanlarının çalışması, -öyle bir şey varsa- ülkesine yararlı olabilmesi için böyle bir sistem geliştirir diye düşünüyordum. Her tarafta tonlarca kamera, robot mu, örnek mi, efendi mi bilemediğimiz askerler her gün gözümüzü korkutmak için türlü türlü baskılar düzenliyorlar. Arkadaşlarımız ölüyor. Bir yığın hayal boşa gidiyor. insanların ölmesini eğlence haline getiriliyor. Kan emici, kibirli 'efendi' kesimi tatmin olsun diye her Gece Savaşlarında binlerce örnek öldürülüyor.
    Gökyüzü bozuntusu tekno-tavanıma bakıyordum. "Para her şeydir." "Tüket." "itaat et." "Karşı gelme." Kurallar Kitabındaki her cümle beynime kazınmış gibiydi. Hiç okumadığım görmediğim kitabın her şeyini bilmem biraz tuhaftı. Zorla izlettirdikleri programlarda "Para sizin Tanrınızdır." "Yeni Dünya Düzeni'ne itaat edin." "Aydınlanmak için çalışın, tüketin." şeklindeki emirlerden söz ediyorlardı. Para? Tanrı? Yeni Dünya Düzeni? Aydınlanmış olmak?

    Kahvaltı vaktini düşüncelerime ayırdığımdan dolayı pek bir şey yiyemeden geçtim bölümüme, şöyle bir göz attım herkes, her şey yerli yerindeydi. Kibirli örnek elinde muzla koşuyordu, arkasından temizlik görevlisi geçerken kabuğunu üzerine atarak: "Bak bu sana daha yakıştı sanki. Hem üstündeki ile uyumlu." dedi ve o iğrenç, sinir bozan, içimdeki ona olan öfkemi kat kat artıran gülüşünü patlattı. Temizlikçi mahkum dayanamayarak: "Bana böyle davrandığınız yeter!" diye sitem etti. Bunun üzerine kibirli örnek, temizlikçinin üzerine yürüdü. Dayanamıyordum artık, makinamı durdurduğum gibi sert bir yumruk attım kibirliye. Hakediyordu. O kadın işini yapıyordu sadece. Birden bulunduğumuz lobiyi kırmızı bir ışık sarmıştı. Askerler doldu lobiye aniden. Kibirli: "Şikayetçiyim. Alın götürün, öldürün!" "Seni öldüreceğim!" diye bağırıyordu. Askerler apar topar beni alarak sorgu odasına çektiler. Olayı anlattıktan sonra: "Sana uyarı veriyoruz. Yüce Kurallar Kitabında belirtildiği gibi bir uyarı daha alırsan idamın gerçekleştirilecek. Şimdi odana geri dön."


    Yatağa uzandığımda ekranıma gelen Gece Savaşları reklamını elimin tersi ile ittim. Biliyordum yaptığımın yanlış olduğunu, bir sorun çıksa başım derde girebilirdi. Önemsemedim. Uyumalıydım. Aklıma türlü türlü sorular geliyordu. Sadece ben mi böyle düşünüyordum acaba? Her insanın doğduğundan itibaren özgür olmasını, Efendi-Örnek ilişkisinin ortadan kalkmasını. Bilemiyordum. Aklıma kurallar geliyordu. "Her insan özgürlüğünü kendi kazanmalı.", "Her insan hizmet etmeli." Düşünceler denizinde boğuluyordum. Bir an için her şeyin sona ermesini istedim. Kapattım gözlerimi. Sonrası büyük bir boşluk..

    Uyandırıldım. Saat sabahın bilmem kaçı gözlerimi zar zor açıyordum, Efendi-Asker'ler ite kaka odamdan çıkartıyorlar beni fakat hala uykunun o tatlı etkisinden arınamamıştım. Kendime geldiğimde tüm yürüyüşçü örnekleri lobiye toplamışlardı. Efendi-Askerlerin hemen yanında AVATAR'ına önem veren kulvar arkadaşım baygın şekilde yatıyordu. Baş Asker söze şu şekilde başladı: "Bu saatte neden burada olduğunuzu merak ediyorsunuzdur veya zaten sebebini biliyorsunuzdur. Yanımda yatan Örnek-366, bu gece saatlerinde C yetersizliğinden hayatını sonlandırdı. Suçunu itiraf eden af kapsamına girerek temizlikçi-mahkum olabilir. Aksi takdirde ölüm cezasına çarptırılacaksınız." diye ekledi. Kimse konuşmadı. Kibirli hariç: Gece Savaşlarını izlemeyen var mı diye bakalım. Onu izlemek zorunlu, izlemeyen odasında yoktur zaten." diyerek şeytani bir fikir sunmuştu. Sözünü bitirdikten sonra bana attığı bakış her şeyi anlatıyordu. C hırsızı oydu. Ve ben birazdan suçlu olacaktım.

    Yapılan kontroller sonucu görünen suçlunun ben olduğum kanaatine varıldı. Baş Asker: "Örnek-367 sessiz kalma hakkına sahipsin. Seni Efendiler Tek Dünya Devleti adına tutukluyorum idama mahkum ediyorum!" Beynimde yankılanıyordu. idam, mahkum, suçlu, hain. Sessiz kalabildim. Daha doğrusu başka bir şey yapamadım, yapamazdım. Hücreme kapatıldıktan sonra geceyi takip eden saatlerde düşündüm. Hayal kırıklıklarımı, ölen saf arkadaşımı, kibirlinin gülüşünü... Gözlerim düşüncelerin yoğunluğundan zar zor kapanıyordu. Kendimi boşluğa bırakamıyordum. Ne olacaktı bana? Ne yapacaklardı? Peki ya gelecek? Benim için var mıydı? Peki ya umut? Neyse.

    Baygındım. Bilmediğim bir yere bırakılmıştım. Yerin soğukluğunu hissediyordum. Çok gürültülü idi. Sesler beynimi deşiyordu. Göz kapaklarım kurşun gibiydi, açamıyordum. Belli bir süre sonra kendime geldiğimde kendimi büyük bir salonun ortasında buldum. Binlerce kişinin izlediği bir gösterinin başrolündeydim adeta. Kocaman bir koltuğun arkası bana dönüktü. Koltuk yavaşça döndüğümde gözlerime inanamadım. Kibirli tam karşımdaydı! Bir örneğin nasıl orada olabileceğini düşünüyordum ki konuşmaya başladı: “Beni hatırladın mı Örnek-367?” dedi midemi bulandıran kahkahasını patlatarak ve devam etti: “Gerçekten seninle oynamak büyük bir zevkti benim için, kendini farklı görmeye başlamıştın değil mi? Gerçekten o küçük beyninle bunu düşünmüştün biliyorum. Aslında şöyle demek daha doğru olur, ben her şeyi biliyorum. Özgür iradenin olduğunu mu zannediyordun? Ben Efendiyim, dünyaya hükmeden, evrenin sahibi, para benim, tanrı benim. Ben Dünya Devletinin kurucusuyum! Ama açıkçası söyleyebilirim ki çok eğlendirdin. Benim için farklı bir tecrübe oldu.” dedi. Şaşkınlıktan konuşamıyordum. O konuşmaya devam etti: “Artık fazla uzatmayalım.” dedi ve önündeki platformdan küçük bir düğme çıktı. “Bunu görüyor musun?” dedi. “işte sen busun! Bu küçük düğmesin ve seni kapatmanın zamanı gel...” Sözünü kestim bağırdım.
    “Bir gün bunun sonu gelecek ve özgürlüğü arzulayan tüm kalpler beni hatırlayacak! Özgür bırak ya da öldür! Özgür bırak ya da öldür!” izleyiciler de bağırmaya başladı: “Özgür bırak ya da öldür! Özgür bırak ya da öldür!” Düğmeye basmıştı. Ensemde müthiş bir acı hissediyordum. Kibirli: “Sana mükemmel bir örnek olacağını söylemiştim Örnek hatırlıyorsun değil mi?” dedi. Ben gücümün son parçasıyla halk ile bağırdım: “Özgür bırak ya da öldür! Özgür bı....” Hiçbir şey hissetmiyordum. Her şey sona ermişti. Bağırmıştım, onlar güldüler. Kahkahalarının şiddeti ile boşluğa, sonsuzluğa gittim. Ben bağırmıştım onlar güldüler. Tekrar ve tekrar.

    -SON-
    0 ...