yazarların kısa hikayeleri

entry25 galeri
    23.
  1. Kadin soguk bir güne uyanmisti. Aklinda dün gece dinledigi son sarkinin cümleleri esiyordu hala. Her gün oldugu gibi bugünde kendine bir kahve yapip, bir yandan monoton isi icin hazirlanirken, agzini yaka yaka kahvesini icebilir ve aldigi her yudumda hayatina isyan edebilirdi. Yapmadi. Bugün cok farkli birgün olacakti. Buzdolabinin kapagini acti. Disariya kisi acik kollarla bekleyen sonbaharin son günlerinin soguk havasi hakimdi. Yine de bir kac birsey alip balkonda kahvalti yapmak istiyordu. Uzun süre buzdolabinin icine ne yiyecegini bilmeyen bir insan gibi bos bos bakti. Birden yüzüne bir tokat yemiscesine dalginligina son verdi. Bir hamle ile buzdolabindan bir kac birsey aldi. Balkon kapisini acti. Ici soguk karsisinda ürperdi. Tüyleri diken diken olmustu. Üsümeliydi ama neden birsey hisetmiyordu? Tüm duygularini yitirmis gibiydi genc kadin. Kiragi ile kaplanmis masaÄnin yanina bir sandalye cekti. Kadinin üstünde ince beyaz bir gecelik vardi. Beyaz sefaf kumasin altinda genc kadinin disiligin temsili olarak adlandirabilecek kalcalari, gögüsleri ve pürüssüz teni görünüyordu. Doga anaya güzellik konusunda hic bir sikayeti olmamaliydi. Yüzünü sadece hüzün süslemiyordu bugün, üstünde bir de dünyalara sigmayacak umursamazlik vardi. 4 yilldir yasadigi bu dairede bir kez olsun bu kadar rahat olmamisti. Konu komsu ne der diye düsünmeden bacaklarini trabzanlara uzatti. Bicimli dudaklarinin arasina bir sigara kondurdu, yakti ve derin derin icine cekti bir defa da bitirmek istercesine. Sanki aldigi nefesi bir daha birakmayacakmis gibiydi. Gözlerini apartmanlarin arasindan az da olsa görünen ufuga dikmisti. Tan agariyordu, gök yüzünün rengi tanimlanamiyacak kadar güzeldi. Her mevsimin güzelligi vardi, genc kadin icin sonbaharin güzelligi sundugu renklerdi. Sehir sessizdi, arada duyulan tek tük sesler, sokak kedilerinin karinlarini doyurmak icin cöp kutularinda yemek arayislarindan geliyordu. Kadin düsündü, neden böyleydi? Neden bunlari yasamak zorundaydi? Hayat'a karsi inancini tümüyle kayip etmisti. Bir tavuz kusu gibi kafasini topraga sokup tüm köütlüklerin, acilarin, tehlikelerin gecip gitmesini istiyordu. Evet istegi cok korkakcaydi. Aslinda güclü olmasi, zorluklara gögüs germesi ve bu savaslardan galip cikmasi gerekiyordu. Ama o yorgundu. Hayatinin istemedigi sekilde yürümesinden o kadar yorulmustu ki, artik aglayacak gücü bile kalmamisti. Göz pinarlarinin kurumasinin ne demek oldugunu anlamisti. Sanki bir nehirin icinde hep akintiya karsi yüzüyordu. Kollari, bacaklari uyusmus gibiydi, artik kendini hisetmiyordu. Vücudu bitap düsmüstü. Iki odali dairesinde yalniz uyanmisti. Ruhsal yalnizliginin yillardir farkindaydi ama onu kabulenmemek icin elinden geleni yapiyordu. Bakmak ve görmek arasindaki fark gibiydi bu. Bugün uyandiginda ruhsal yalnizligini bir de fiziksel yalnizligi taclandirmisti. Sevmedigi bir is'te hapsolmustu, sevmedigi insanlara seviyormus gibi tahammül gösteriyordu ve bunlarin hepsini bilincli yapiyordu. Hergün yeniden, belki bir gün birsey degisir umuduyla. Ama degismiyordu, bunu dün gece anlamisti. Hayata tutunmasini saglayan son dal kirilmisti. Gözünün önünde dün gece olanlar canlandi. Siki siki gözlerini kapatti. Ne kadar siki kapatirsa o kadar az hatirlayacakmis gibi, unutabilecekmis gibi, zamani geriye cevirebilecekmis gibi. Vücudu siddetli bir sekilde titremeye basladi ama bu titreme hava'nin etkisi degildi. Icindeki bosluk öyle bir soguk salgiliyordu ki, dünya da ki tüm kutuplar yaninda sicacik bir ocak gibi kalirdi. Dalginligi titreyisiyle ayni oranda ilerledi. Titrek elini masanin üstüne koydugu buzdolabindan getirdigi kutuya uzatti. Ilacin etkisini kac dakkika da gösterdigi okumak icin, büyük gayret sarf ediyordu, o sirada acik tutmakta zorlandigi gözleri yavasca kapandi. Kollari kontrolsüzce sandalyeden asagi sallandi. Yere düsen ilac kutusu biraz yuvarlandiktan sonra kadinin cansiz yere sarkan eline carparak durdu.
    0 ...