Söykünün kadim geçmişinin uyduruk yalan dolan kısa tarihi
birinci bölüm
söykü: bir experimental klasiği.
bu beyhude bir uğraş biliyorum: size söyküden bahsetmem hele onun tarihini anlatmam mümkün değil. çünkü söyküden bahsetmek istediğinizde mutlaka experimentali anlatmanız, en azından onun insani ve edebi yönünü masaya yatırmanız gerekir ki bu mümkün değildir. gelecekte edebiyat tarihçileri bu güzide dönemi anlatmak istediklerinde önlerinde experimental adeta çözülmesi gereken bir rosetta taşı gibi duracak ve onu anlamayanlar bu dönemi asla anlayamayacaklar.
experimental nickine söykü sayesinde aşina olmuştum. söykü hiçbir şeye hizmet etmediyse bile experimental gibi bir değeri bana tanıtmış, naçar gönlüme pansuman hükmündeki yazıları, bir şelalenin etrafına saçtığı su zerreciklerinin temaşa edenleri serinlettiği gibi bu kalb-i harabın yüreğini ferahlatmış, bu sayede bir nebze olsun hayata tutunmak için bir neden vermiş olması bir işlev olarak azımsanacak şey değildir.
sağolsun sayesinde söykü diye bir topluluk oluştu, büyüdü, serpildi, dergisi bile çıktı. dergi çıkacağı duyurulduğunda yazmayı bırakma kararı almıştım şu an bu kararımı değerlendirince bende oluşan nedamet ve aklımdan şüphe etme duygusunu izah edemem. neden ileriyi görememiştim? belki de insanın güneşe bakamaması gibi experimentalin fikirlerinin parlaklığını göremiyor, görmeye çalıştığımda ise rahatsız oluyordum.
experimental gerçekten çok süper bir insan; söykü'yü hayata geçirirken öyle bir tanıtımını yaptı ki onu sevmeyen kimi yazarlar bile "ulan bu çok büyük bir şey olacak heralde, hakkında atıp tutalım, itibarsızlaştıralım" fikrindeymiş görüntüsü verdiler. seven sevmeyen herkes o ara gaza geldi ne gazı "hızlı ve öfkeli"de nos açan arabalar gibi bir öne doğru atılma, bir titreme hasıl oldu sözlük ahalisinde.
sonra eleştiriler geldi yerli yersiz bir sürü şey yazıldı. ama experimental bir kayzer gibi kendinden emindi ve ne yaptığını çok iyi biliyordu: eleştirilerin hepsine karşı toptancı bir reddiye görüyordum bire bir konuşmalarımızda. özetle eleştirenlerin alayına "onlar söyküyü baltalamak isteyenler beni sevmeyenler" diyordu. o sıra yayınlanacak öyküleri tek başına seçmesiyle ilgili eleştirilere hak vermiş ya da baskılara dayanamamış olmalı ki -eleştirenlerden biri de bendim bu konuda da pişmanım- söykü seçimi için bir ekip kurdu. hatta o ekipte bulunmam için teklif de etmişti ama ben kendimi bu işe uygun bulmamış ve kabul etmemiştim. (ne yazıkki o sıralar experimentali şimdiki kadar iyi tanımadığımdan kendisinin büyüklüğünü idrak edememiştim ancak kendi küçüklüğümü bilmesem de seziyor, için için bu gel-gitli akıl ve ufuksuz bakışımla bu hayatta nasıl var olabildiğime şaşıyordum. teklifi kabul etmeyişimin asıl nedeni de buydu.)
neyseki bir ekip kurulmuş ve benim gibi bazı at gözlüklüler kısmen susturulmuş, experimentalin kadim düşmanları ise experimentale ve kendisinin şahsında söyküye saldırmanın farklı yollarını arar olmuşlardı. açıkçası ben hayatımda hiç bir konuda süreklilik sergileyemediğim için muhalefet ya da destek konusunda da çok uzatmadım. bir noktadan sonra iyi bir okuyucu olarak desteklemenin en kolay yol olduğuna karar verdim. zaten babamın da bana nasihat ettiği gibi kolaycılık en kolay şeydi, nihayetinde büyük sözüne önem veren bir yapım da vardır.
experimental'in en azılı düşmanları arasında kendisi gibi meşhur sözlük yazarları tayfasından ahlaka mugayir başlık ve entrylerine ergen okurun meftun olduğu kukla da vardı. ilk dönemler kukla öyle şeyler yazıyordu ki söykünün bir parçası olmak istiyor ancak özellikle experimental tarafından dışlanıyor izlenimi edinmeye başlamıştım. bu durumu test etmek amacıyla experimentale "bu kuracağın öykü seçim ekibi içerisine kukla gibi muhalifleri de almalısın" demiştim. neden bilmiyorum o gün bana hiç "hocu" demedi, ben bunu yine zevzeklik ettiğime yormuştum. zaman geçtikçe her şey daha bir berraklaşıyor. tabii ki kukla ve onun gibilerin asıl amacının söyküyü ve daha da ötesinde sözlüğü belki sosyal medyayı çökertme isteği olduğunu experimental kadar net göremiyor, böyle ipe sapa gelmez önerilerde bulunuyordum.
az önce söykü fikrinin sözlükte bulunup da okuma yazması olmayanlar dahil herkesi nasıl ateşlediğine, nasıl nos yutmuş murat 124 e çevirdiğine değinmiştim. experimental her sayı öncesi ne kadar çok öykü geldiğinden(50-100 arası bir sayı veriyordu genelde ki, belki daha da fazlası ona ulaşamadan yollarda heba oluyordu) onları okuyup değerlendirmenin zorluklarından ve tabii ki bu teveccüh karşısında ki haklı gururundan yazılarında bahsediyor ve her 15 günde bir 20 öykü yayınlıyordu.
ben yine haddini bilmez heyecanlı yapım yüzünden "20 öykü çok hocu(kendisi bana böyle hitab ettiği için bende sanki samimi arkadaşmışız gibi olsun, beni sevsin diye "hocu" hitabını kullanmaya başlamıştım, sanırım beni sevmiş hiç değilse sempati duymaya başlamıştı bundan sonra) kalite düşüyor. iyi yazarlar bu iyi öykülerin yanında boktan öykülerin de seçildiği bir ortamda bulunmak istemezler, zamanla hepsini kaçıracaksın, ilk işin kaliteyi artırmak olmalı" gibi zamanın ruhuyla asla örtüşmeyen şimdi geriye baktığımda bana da saçma gelen daha da önemlisi haddim olmayan önerilerde bulunup duruyordum.
tabii ki bunlar reddediliyordu. mümkün olsa daha fazla öykü yayınlansa deniyordu. asıl enteresan olan bu kadar saçma sapan önerileri dahi dinlemek yerine bana " poahahah sen ne diyon ya" dememiş olmasıdır. keşke deseymiş de kendime azıcık olsun gelseymişim. tabii çok süper bir insan neticede tevazu sahibi de olmalı onu da anlıyorum, mümkün değilse de en azından anlamaya çabalıyorum.
hatta bir keresinde söykü zirvesi yapıldı ben de tam anlayamadığım konuları daha iyi anlamak için katılmaya karar vermiştim. taksimde bir cafe-barın bilmem kaçıncı katında buluştuk.