o kuyrukta bekleme heyecanı, insanın midesini ağzına getiriyordu. bileklik takılıp, turnikeden geçtiğim anki gözlerimin ışıltısı hala aklımda.
tatilya'ya gitmek en büyük ödüldü bizim evde. sınavda başarılı olmak, sınıfı geçmek, o hafta uslu durmanın ödülü tatilyaydı. o zamanlar metrobüs yok tabi, yolu ızdırap. annem yanımıza bizden büyük akraba abilerden birini katıp, cebimize hatrı sayılır miktarda para koyup, salıyordu tatilya'ya. sıkı sıkıya tembihler 'alaboraya binmek yok bakın. sakın sakın ona binmiyorsunuz.' o gün bayramdı lan bana. tatilya'ya gidiyoruz ohoooo. yollar bitmiyordu.
en güzel kıyafetlerimi giyiyordum. o zamanlar lc waikiki dandik değildi bu kadar. lc waikikiden giyinmek zengin işiydi. tulumum vardı gökkuşağı gibi, içine de televizyonlu sarı tişörtüm. hani şu hareket ettirince maymunun dans ettiklerinden. hep o kreasyonla gidiyordum tatilyaya. farklı günlerde gidilmiş tüm tatilya fotoğraflarımda o kıyafet var üzerimde.
ipini koparan eşşek gibi içeri koşuyordum kapı açılınca. önce tren kuyruğu, sonra şu sandal işte her yerimiz sırılsıklam. ama en çok korku tünelini seviyordum. alttan fışş fışş hava veren hani. kızların eteklerinin başına geçmesini kahkahalarla izliyordum. ben rahatım tabi, şort tulum var altımda.
her şey iyi hoş ama en zoruma giden o konuşan ağaçtı. o sıçtımın ağacı, başına ne zaman gitsem uyuyordu. böyle garip bi maddeden yapılmıştı. ilk başlar dokunmaya çekinmiştim. ama en son çıkarken 'uyan artık uyaaaan' diye tekmelerken yakalandım abime. 'salak mısın kızım? o kadar hızlı şey dururken, mal gibi oturup hikaye mi dinleyeceksin? hem ben evde sana anlatırım, hadi gel son kez trene binelim' hahaha abimle annemin onca tembihine rağmen alaboraya bile binmişliğim var.
yemişim disneyland'ı, tatilya her ihtiyacımızı karşıladı vaktiyle.