yazarların başından geçen tuhaf olaylar

entry80 galeri video1
    37.
  1. bir arkadaşımın fotoğrafına ulaşmak için başımdan geçen bir olay:

    Geçenlerde yine bir gün hava alanına gittim ve kontuara yöneldim.
    ilk uçağın nereye olduğunu sordum. bana "Mozambik sir" dedi.
    diplomatik pasaportumu göstererek vip çıkışına yönlendirdiler.
    210 numaralı kapıdan çıkarak uçağa geçtim. pek çok yabancı vardı uçakta. boş bir cam kenarı buldum. bir afrikalı adam oturuyordu kendisine "Kan ek hier sit" dedim. o da "natuurlik" diye yanıtladı.
    yoluculuk boyunca bana cennet vatan Mozambik'in ırmaklarını, dağlarını ve balta girmemiş ormanlardaki doğal hayatı anlatıyordu. kendisine "meneer, ek is verveeld" dedim. birazcık üzüldü ben öyle deyince.
    "Ekskuus, ek het nie wil verveel" diye yanıtladı.
    kendisini kırdığımı ama benim asıl ilgilendiğim şeyin bir fotoğraf olduğunu belirtim. o da kendisinin çok iyi ahbabı olan mister kongomanchi ile bir görüşme ayarlayabileceğini söyledi.
    sevincimden "geseën" diye haykırdım. uçağımız başkent maputoya indi. inişte bizi mister kongomachi limuzini ile karşıladı. dostane bir şekilde selamlaştık. elinde Türkiye'den yeni gelen birkaç resmin olduğunu bunu Suriyeli muhaliflerin daraya kentindeki bir eve düzenledikleri baskından çıkardıklarını söyledi.

    ilgimi çekmişti. daha sonra Cabo Delgado Bölgesi'nde bir yemek yemek istediklerini fotoğrafları da Niassa Bölgesi'ndeki Lichinga şehrinden getireceğini söyledi. bu işte bir tuhaflık vardı.
    zira Lichinga şehri kuzeyde yer alıyordu ve biz ise cennet vatan Mozambik'in güneyine doğru saatte 120 mil ile ilerliyorduk.
    endişendiğimi anlayan mister kongomanchi endişelendiniz efendim, sakin olunuz diye beni rahatlatmaya çalıştı. ama ben bayrağında bile kaleşnikof olan bu ülkenin insanlarına güvenmek zorundaydım zira o fotoğrafı istiyordum.

    derken arabanın önüne atlayan bir zebraya çarpmamak için şoförümüz direksiyonu yolun dışına kırdı ve irice bir mangrova çarptık. bataklığın içine düşmüştük. çarpmanın etkisi ile içerideki herkes ölmüştü.
    ben kendimi dışarı attım ve yol arkadaşlarımın bataklığın içinde kayboluşlarını izledim. etrafıma baktığımda Mamkua-Lombe halkının yoğun bir şekilde yaşadığı bir bölgede olduğumu anladım. hava kararıyordu.
    barınacak bir yer bulmalıydım. yarım yamalak Portekizcem işe yaramıyordu çünkü burada Svahili kökenliler vardı. neyseki Tanzanyalı Müslümanlar ile akraba olan bu halka güvenebilirdim. ileride bir cami vardı ve yaklaşıp orada yatsı namazını kılmayı düşündüm. abdest alırken bu cennet vatan mozambikte bana yardımcı olmaya aday bir kaç kişi belirledim. bu kişiler cumhur başkanı Armando Emilio Guebuza hakkında konuşuyorlardı.
    nerede bir muhalif varsa benim adamım da onlardır diyerek ben de başbakan Alberto Vaquina hakkında atıp tutmaya başladım. az daha öldürülecektim. meğer cumhurbaşkanı ile başbakan zıt görüşe ait kitlelerin temsilcileriymiş. ülkü ocağına girip "selam yoldaşlar " demişim gibi oldu. namazı da kılamayıp zar zor kaçtım. bir taksi gördüm ve içine bindim. başkent maputo'ya sür dedim. yeterli Metical (para birimi) imin olup olmadığını sordu.
    elimdeki türk lirasını görünce. tamam mister isteyin sizi türkiyeye götüreyim dedi. ben de diplomatik dokunulmazlığımın olduğunu, en son kıbrısta yaşadığım sıkıntıdan dolayı ülkenin savaşın eşiiğine geldiğinden söz ettim. taksici daha fazla üstelemeden beni maputoya getirdi. kendisine son olarak bir fotoğraf aradığımı söyledim o da abi (mister) burda öyle bişey yok olursa ben sana gönderirim dedi. tamam dedim. maputodan ilk uçağa bindim ve sabiha gököçene indim. 48 tl'ye popeyes'tan kova yedim ve eve derbente geçtim. sonra bir baktım flash belleğe bu resim.. ulan dedim boşuna o kadar yol gittim zaten telefonda kayıtlıymış dedim. yani uzaklarda değil dostum telefonda kalmışd iyerek kendisine açıklamada bulundum.
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük