şu sıralar olmak istediğim insandır. ama ne mümkün, yarım saat odamda vakit geçirsem sevgili babam odaya bodoslama dalıyor. uyuyormuşum gibi yapıyorum, ateşime bakıyor. uyanık oluyorum, "burada ne oturuyorsun, gel de yüzünü görelim" diyor. zaten yıllardır yüzümü görüyorsunuz bu neyin sevdası anlayamadım.
halbuse gitsem şöyle ekvator ülkelerine, ya da erasmusla polonya'ya.*
hem ne demiş büyükler; "tebdil-i mekanda ferahlık vardır"
böyle dediğimde annem de şöyle diyor: gereksiz yere yerinden oynayana kırk bela musallat olurmuş, otur oturduğun yerde!"
(bkz: talihim yok bahtım kara)