Varlığın var'lığını yitirme durumu. türkiye'de son dönemde içi boşaltılan ve anlamsızlaştırılan pek çok kavramın içine "varlık" ve "yokluk" olguları da eklenmiştir. bu sonuca nereden varıldığına ise başbakanın açıklamalarından varılabilir
"reyhanlıda 53 sünni vatandaşımız öldü"
(gözardı edlen insanlık)
"türbanlı bir kardeşime dolmabahçe'de saldırıldı"
"camide içki içildi"
(varolan bir gerçekliğin çarpıtılması ve olmayan bir durumun gerçek kategorisine sokulması)
bunun yanında melih gökçek'in ethem sarısülük'ün öldürülmesiyle ilgili eylemciler tarafından taşla öldürüldü yalanı da eklenebilir.
anlaşılması açısından son dönem örneklemelerden verdim. öncelikle "yok etmek" nedir? varolan bir şeyin varolmama haline gelmesi, getirilmesidir. yok olmak, o nesnenin kendi seçimi değilken bir dış etkinin tepkimesi sonucu o hale yani yok olma durumuna geçer. yok olan şey, bir varlığın o şeyde istemediklerinin bütünüdür özünde.
yeni varlık, varoluş algısı ve yeni yokluk, yok oluş algısı da bu eksende değişmiştir. varolma hali, bizzat bir "benzeme" durumuna indirgenmiştir. varoluş siyasal erkin belirlediği bir lütuf değil, siyasal erke varolma hakkını veren bir sürecin adıdır. yok etme mitiyse toplama kampları mizanseninin soyutlaştırılmış haline getirilmiştir. bilinmeyen suçlardan tutuklu insanların olduğu bir safhada her yere yayılmış bu toplama kamplarının ismi "asimilasyon"dur.
asimilasyon benim tanımladığım biçimiyle "insan yapımı cehennem"dir. peki, yeni yok etme nasıl gerçekleşiyor? çok basit bir yöntemle aslında dışlayarak, ötekileştirerek!
yalnız bu yeni varlık ve yeni yok etme mitinin kendi içinde bir çelişkisi var: ne ortada bir varlık ne de bir yokluk var! mevcut olan yegâne şey bir belirsizliğin ta kendisidir. bin aynalı bir odadasınız ve aynada kendinizi görüyorsunuz. bunlardan hangisi sizsiniz? veya foucaultcu bir soru sorayım:
o aynada gördükleriniz cidden gördükleriniz midir? ya siz o ayna diye yansıtılan suretlerden birinin gördüğüyseniz?
son dönem siyasette sıklıkla yinelenen söylemlerin benzerliğine dikkat edin:
bülent arınç, ethem sarısülük cinayetinden bir gün önce "polisin eline taş gelmiş olabilir" diyor ve ardından polis ifadesinde "elime taş gelmiş olabilir" diyor. bunun yanında başbakanın ağzından çıkan her laf katıksız doğru kabul ediliyor. bu durum "kopya-ben"lerin ortaya çıkmasına neden olur. yani memleket bir aynaya dönmüş olur. bu durumda da bu yeni varolma hali ile yok olma hali birbirine benzer ve az önce söylediğim gibi belirsizleşiriz.
peki tüm bunların az önce bir başlıkta bilinçaltı faktörleriyle ilgili anlatılanlarla ne gibi bir paralellik kuruyor? çok basit altında, yok edilmiş bir bilincin içinde kopyalanmış bir alt-ben'in söylediği şeyler bilinçaltını devreye sokmaz aksini benliği yok eder!