osmanlı hanedanlığı'nın devlet-i ali'yi koruma ve egemenlik sınırlarını genişletme içgüdüsü ile davranarak; şah ismail'den önce, yani akkoyunlu hükümdarı uzun hasan'ın yeğeni olan babası emir haydar döneminde, kendi kültürleri ve yaşam alışkanlıklarıyla taban tabana zıt olan bedevi kültürünü ret ederek emir haydar'a biad eden türkmenlere karşı tavır aldığı, bizzat osmanlı tarihçilerinin yazmaları ile ispatlı bir gerçektir.
anadolu'daki türkmen kavimlerine mensup erkeklerin büyük bir bölümü, bektaşi dergahlarında eğitim görmüş ve o devrin anadolu'da yaşam sürdüren diğer kavimlerine göre, kuşkusuz daha eğitimli ve bilgili bir kitleyi oluşturmakta idi. esasen, osmanlı'nın en elit askerleri olan yeniçerileri de yetiştiren, türkmen kültürü etkisindeki aynı bektaşi dergahlarıdır. hal böyle iken, anadolu'nun çeşitli bölgelerinde yaşam sürdüren, özellikle sivas, malatya, elazığ, erzurum'da yerleşik kimi türkmen kavimlerinin bedevi kültürünü ret ederek önceleri emir haydar ve sonraları da oğlu şah ismail'e biadları, islam halifeliğini hanedanlığına taşıma ve egemenlik alanını genişletme niyetindeki yavuz sultan selim'i ciddi biçimde tedirgin etmiştir.
aslına bakılırsa, bu tedirginliğinde yavuz sultan selim'i tümüyle haksız görmek de doğru değildir. zira, şah ismail tarafından kurulan safevi devleti'nin kuruluşunda önemli görevler üstlenen 72 emirin* 48'i türkmen kökenlidir. haliyle bu durumun, anadolu'nun içlerine uzanan yerleşik türkmen kavimlerini etkilememesi söz konusu olamaz. ancak bununla birlikte, osmanlı hükümdarının silahsız alevi-türkmen halkına yönelik gerçekleştirdiği katliama bir mazeret de olamaz.
önemli safevi tarihçiler arasında gösterilen iskender bey'in kayıtlarında, yavuz sultan selim'in şah ismail ile tebriz yakınlarındaki çaldıran bölgesinde karşı karşıya gelmeden önce, ordusuyla geçtiği anadolu türkmen köylerindeki yerleşik türkmen halkını, arkadan vurulma endişesi ile kılıçtan geçirdiği açıkça belirtilmektedir. aynı tarihi yazmalarda, asıl büyük türkmen katliamının da silahsız türkmenlere yönelik olarak bu şekilde gerçekleştirildiği ve sonuç itibarı ile 40 bin civarında türkmenin katledildiği vurgulanmaktadır.
gelelim kızılbaşlık mevzusuna;
- osmanlı hanedanlığının kurucusu Osman Bey mi? Otman Bey mi? tartışmaları süre-dursun;
O'nun hakkındaki en eski tarihi belgeler, cenevizler'e ait olup; kendisi "söğüt türkmen aşiretinden 'Othman(rosso capped)'" olarak tariflenmiştir. Yani, 'kırmızı başlıklı Othman'; aradaki 'h' harfinin avrupalıların aksanından kaynaklanan bir ilave olabileceğini düşünürsek; 'otman' gerçekte bir türkmen adıdır. kırmızı başlıklı olması da o devirlerde yaşamış ve özellikle bektaşi kültürüyle yetişmiş türkmen erkekleri için hiç de yadırganabilecek bir durum değildir. hatta, anadolu'da alevi-türkmen cemaatine 'kızılbaş' denmesinin asıl nedeni de; emir haydar'ın kendisine biad eden türkmenleri tanımak gayesiyle onlara kırmızı bir başlık giydirmesinden çok önceleri, onların zaten bu başlığı giyiyor olmalarıdır.
kaldı ki, 'osman' türkçe değil arapça bir isimdir. bunun türkçesi 'otman' dır. avrupalılar; bektaşilerin de 'kızılbörç otman' olarak tanımladıkları osmanlı hanedanlığının kurucusu'nu; ne 'rosso capped othman' diyerek ve ne de kurduğu devleti 'ottoman' diyerek yanlış isimlendirmişlerdir.
- 'otman' ismini yanlış değil! kasıtlı olarak 'osman'a dönüştüren; bedevi dini ve kültürüne hayran; osmanlı ulemasıdır. aynen, 'hace'yi 'hacı'ya, 'şah ede balı'yı 'şeyh edebali'ye dönüştürdükleri gibi.
xvı.yüzyıl metinlerine baktığımızda görmekteyiz ki iş; takılan başlığın kızıllığından çıkarak bu kelimeye "ahlaki yönden bozuk" manası yüklenmiş ve bir aşağılama aracı olarak da kullanılmıştır. Türkmenler için bir dönem şaşalı laflar eden Hoca Saadeddin Efendi gibi çok değerli(!)osmanlı tarihi yazıcıları, bir zaman sonra Türkmenleri,"bi-asıl Türkmen","bi-had Türkmen","bed-fiil harami Türkmen" olarak nitelendirirler. Kızılbaşlar ise çoktan yolunu yitiren sapık bir kavim, onların deyimi ile "dall-ü gümrah" olarak tarihe yazılırlar.
yavuz sultan selim'in 'türkmen kıyımı'na kadar geçen süreçte, osmanlı'nın en elit askerleri olan yeniçerileri yetiştiren bektaşi dergahları; bu tarihten sonra, halifeliğin getirilmesi, şeyhülislam atanması, kadıların; bilge insanlar yerine hacı-hoca takımından seçilmesi ve nihayet, islamiyet'in ve bedevi kültürünün anadolu'ya hakim kılınması sonucu, eski etkinliğini hızla yitirmeye başlamıştır. Buna mukabil, ataya saygıyı yansıtan; mezar yapımı ve mezar ziyaretleri gibi bir bedevi'nin tahammül dahi etmekte güçlük çekeceği bazı türkmen gelenek ve görenekleri anadolu'da yok edilememiştir.
sonuç itibarı ile tarih, döneminin yazılı ve güvenilir kayıtlarına dayanılarak çok yönlü ve çok uluslu incelemeyi gerektiren bir bilim dalıdır. dönemin iktidarının görüş ve düşüncelerine binaen çarpıtılmış, tahrif edilmiş bilgilerle dolu lise tarih kitaplarından tarihi öğrendiğini sanan kimi uydum akıllılar, haliyle ellerine verilen kitaplara dayanarak ahkam kesmekten öteye bir icraatta bulunamazlar.
- bu başlık altındaki kimi entry'lerde gözlenen durum da bundan pek farklı değildir.