üniversitedeki ilk gün kadar mükemmel değildir. o toyluk, o çömezlik, o mallık bile o kadar hoşki üniversitede.
ha illa "e hadi liseyi anlat" diyorsanız anlatayım. yıllar önce liseye giriş sınavını hiç ama hiç takmayan ben evimizin üst tarafındaki düz liseye yazılmıştım. daha iki gün önce bodrum'dan geldiğimiz için çok üzgün ve sinirliydim. artı liseye başlayacak olmaktan nefret ediyordum. neyse, el mecbur dedik ve okula gittim. okulun kapısından ilk girdiğimde lisemin bulunduğu muhitten dolayı habire serseri tipler görüyorum, yani ama öyle böyle değil. bildiğin at hırsızı. okulumuzun ana bahçesine girerken çok dar bir yerden geçiyorduk, oradan geçerken bi baktım iki yana koca koca serseriler dizilmiş. ulan dedim ben buradan nasıl geçicem diye ama bi deli cesaretiyle anlamsız bakışlar altında geçtim ve okulun ana bahçesine vardım. baktım üst sınıflar hep birbirleriyle sohbet ediyor. ama baktım, bir tarafta aynı benim gibi yalnız insanlar var. hemen oraya yönelip kendime bir yer buldum.
neyse, sınıflarımız falan açıklandı. sınıflara falan çıktık derken hocamız geldi. ilk dersimiz biyoloji, hoca biraz sert duruyor(ama şimdi severim ismet hocamı). adam bizlere "ceketinizi isterseniz çıkarabilirsiniz hava sıcak çünkü" dedi ve benle birlikte bir kişi daha ceketimizi çıkardık. sonra beden eğitimi dersi hocası geldi(nam-ı diğer kara fatma) ... erkek gibi bir kadın ... kadın bizim ceketlerimizin olmadığını gördü ve öyle bir bağırdıki : "siz nasıl ceket giymezsinizzz, nasıl valavulovalavulu" diye bağırınca biz pıstık. sınıftaki tiplerle hocanın o bağırması beni moralen çökertti ve hemen içimden "bu okuldan ayrılmalıyım" dedim. ilk gün böyle geçti işte. ama o okuldan ayrıldım mı ? hayır, ayrılmadım. ama sevdim mi ? hayır, pek sevemedim. açıkça söylemek gerekirse üniversite benim için bir milattı. üniversite gerçek bir özgürlüktü.