belirli cümlelerden hareketle sonraki olayları hep tahmin ettiğim,dolayısıyla da pek sürüklenemediğim bi kitap,he bu tahmin etme olayı kötü bişey mi, değil ama zevkler ve renkler neticesinde ben hep sonu şaşırtıcı kitapları,filmleri,entryleri vs. sevmişimdir.
ah raif ah,işte ilk gördüğün anda,hatta "o" bir resimken,ısındığın o kadını kaybetme korkunu ona da yansıttığın için ilk başlarda bu kadar hırçındı maria. onu keşfetmeye başladığın o ilk zamanlarda her şartını kabul ettin çaresizce ama işte öyle değil işte. kadının her söylediğini kabul etmen,sandığın kadar iyi bişey değil işte,kadın biraz kendisine karşı çıkılsın ister,öyle her lafa muhalifçe değil gerçek anlamda eleştiri ister yani bazen yönlendirilmek ister. bazen güvendiği erkeğe kendini korkusuzca bırakmak ister,az biraz sahiplenilmek ister.
maria puder erkeklere güveni olmayan bi kadın,şüpheci bi kadın,kırılmış bi kadın,dolayısıyla savunma mekanizması "önce kendini düşünmek" olan bi kadın,yani biraz bencil bi kadın. ve raif işte sana bi ipucu bencil kadınlar maço sever,maria zaten sana bunu söyledi,seni biraz "kadınsı" bulduğunu söyledi. işte bu kadar korkuyor olman,bu kadar uyumlu olmak zorunda hissetmen fazla "efendice"ydi. kadınların piç erkek tercihi diye bişey var raif işte var, bu yüzden efendi erkeğin değerini anca erkek gittikten sonra anlayan pek fazla kadın vardır. o erkeğin değeri anlaşılır,mutlaka birgün anlaşılır,ama çoğu zaman çok zaman alır bu ve geç olmuştur.
"bu hareketsizliğin,korkuya dayanan bu tereddüdün daha zararlı olduğunu, insan münasebetlerinde bir noktada taş kesilmiş gibi kalınamayacağını, ileriye atılmayan her adımın insanı geriye götürdüğünü ve yaklaştırmayan anların muhakkak uzaklaştrdığını karanlık bir şekilde seziyor ve içimde sessizce yanan, fakat günden güne büyüyen bir endişenin yer etmeye başladığını hissediyordum."
sana da kızamıyorum be raif,yaşadığını hatırlatan o kadına duyduğun minnettendi hep bu korkaklıklar biliyorum.
hiç tanımadığın birine herşeyi anlatıp onda kaybolma isteğini bastıramadın sen de haliyle onca yalnızlıktan sonra. birine yalan söylemenin gerekmediği huzuru yakaladın "o" kadında,kim kaybetmek isterdi ki bunu,hem de kim bulmuş ki.
bak senin kaleminden,o ilk günlerden sonra hissettiklerin. ne içtendi ama : " bu gecenin hadiseleri,onlara hatıralarımla bile dokunmaktan ürkecek kadar kıymetliydiler.". kuracağın her hayalde,her kurmacada eksilmekten korkman. ah,bu kadar değerliydi anıların işte. kıskandım seni raif,çok kıskandım.
ve "o" sabah ,maria'nın yatağında uyandığın sabah,yine o korkun,o rahatsızlığın rahat bırakmadı seni,zaten huzursuzluğun en had safhada olması gereken gün o gündü,işte bunda çokça haklısın. arkadaşça başlamak istediğini söyleyen madonna'na, sonrasını o isteğini halde, belki de ihanet ettiğini düşündün. suçluluk duygusuydu senin yaşadığın ve "müebbet" yemekten korktun. maria'nın tavırlarından rahatsızlık duydun, çünkü tek suçluluk duyan sen değildin. siz paylaştınız,siz her şeyi çokça paylaştınız. bundandı hep rahatsızlıklarınız. bak maria sana ne de güzel açıkladı : "demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra,daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. beni asıl,bu ümidin boşa çıkması üzüyor... artık eskisi gibi apaçık konuşamayız. bunları ne diye, neyin uğrunda feda ettik? hiç!...haydi artık git!".
yaklaştıkça uzaklaşmaktı sizinki-herkesinki gibi-, aynı kutuplara sahip iki mıknatıs misali.
maria'nın seni bi süre görmek istememesinin seni bu kadar şaşırtmasının,bu kadar üzmesinin ve irkiltmesinin tek nedeninin bu olacakları hep tahmin etmenden kaynaklandığına inanıyor ve seni anlıyorum.
yüzün asıldığında,maria'nın "bana bir kere gül ve ondan sonra git!" şeklindeki avunma isteğini de.
günlerin madonna'sız geçtiği "öylesine" zamanlardan birinde, en çok bağlı olduğun insandan bir intikam almak istercesine,onun gözünden "kendi" ölümünü görmeni, yakıcı bir ceza vermek istemeni ve senin tabirinle "kendini kanla onun hAtırasına bağlama" isteğini de.
kadınından haber alamadığın onca günden sonra, en kötü şeyi, bu sefer "onun" ölümünü kendi gözünden gördün, düşündün o anları,ama sadece ölümünü,mezarın başındakiler dağıldıktan sonrasını değil, çünkü buna ne hayal gücün yetebilirdi ne de bitmek bilmeyen korkuların.
sonra tekrar biraraya geldiniz. bir şekilde. ve siz kaldığınız yerden başlayabilecek kadar da erdemliydiniz,bunu başarabildiniz evet.
onca olaydan sonra raif, senin türkiye'ye dönmenden sonra, şartlar el vermediğinden, birkaç yıl geçtikten sonra maria'dan gelen mektupların seyrekleşmesi sende derin üzüntülere ve şaşkınlığa sebep oldu ama yine kendi tabirinle "senin için bütün insanlığın timsali olan" o insana kızmayı, kendi aklına kötü şeyler getirmekten -ölüm gibi- daha "rahatlatıcı" ve daha az "tehlikesiz" buldun. onsuz hayatı düşünemediğinden bir daha hiç onun "ölümünü" göremedin, hayal edemedin, yakıştıramadın ona o toprağı, çünkü sen var oldukça o da var olmalıydı senin gözünde, bundan dolayı işte hiç "diğer" türlü şüphelenmedin o kadından.-büyük ihtimalle bilinçsizce- onu suçlayarak rahattın kendini.
ilerki olaylar malum, baştan aşağı yeşilcam bir hayat, yeşilçam bir son. sonları beni çok da ilgilendirmedi ve etkilemedi, çünkü puder gitmişti.
ben bu eseri okurken hiç öyle ağlamadım, ağladığını söyleyenleri de anlayamadım. sonunda da hiç öyle şaşırmadım,etkilenmedim de. çünkü ben bu yazılanları ya daha önce yaşadım ya da daha önce okudum,duydum,söyledim,tecrübe ettim.
raif ve maria (nam-ı değer kürk mantolu madonna) ikisi de unisex karakter. bir erkek maria puder'de kendini çok rahatlıkla bulabilir veya bir kadın raif'de kendini ya da her iki cinsiyet her iki karakterde de kendini bulabilir, işte bu yüzden okuyan istisnasız herkes en az bir "tanıdık" görür bu hikayemsi romanda. bu kadar sevilmesinin ve başarılı bulunmasının nedeni de bu diye düşünüyorum.
sevemedim ben maria puder'i, sevemedim. onda biraz kendimi görmek, kendimi okumak feci rahatsız etti beni. bu kadar hırçın oluşu çok şey hatırlattı, kitap okumayı bu dünyadan başka dünyalara gitmek için okuyan bi insan olan ben, fazlasıyla sıkıldım "bizler"i okumaktan.
sevemedim ben raifi, sevemedim işte. onda yine kendimi bulmak feci korkuttu beni. bu kadar durağan oluşu çok şey hatırlattı, yine bizden birini okumak üzdü beni,bunalttı.
ama aylak adam'ı çok sevmiştim, fazlasıyla sevdim hem de. çok sevdiğim ve özlediğim birinin başucu kitabıydı o,tam da bi "aylak"tı zaten. ama asıl neden bu değil. c.'de de kendini çok bulan insan var,toplumla ilgili sıkıntısı olan,ben de dahil, ama o kitap çok başkaydı,"biz"i çok daha yakın anlatan bi kitaptı içinde hüznü olmayan, umudu olmasa da hep bi "arayış"ı olan. vıcık vıcık aşk yoktu,elinize yapışmıyordu sayfaları.
hayır,konu bu da değil konu şu : aylak adam yani c.,b.'sini bulamadı ama raif, maria'sını buldu,ben bunu kıskandım sanırım.
kıskandım seni raif, çok kıskandım.
kıskandım seni maria,seni çok daha kıskandım.
sevemedim bu kitabı, sevemedim işte, ısınamadım. ben kitabı farklı dünyalar görmek için okuyan bi insandım, bu kadar sıkılmak için değil.
sevmedim,hayır.