yarısı boş şu bardak yarası loş bir dünya eder
yarım yamalak peşim sıra ıslığım, sizin
sizin için donsuz dolaşan karıncalar, siz ellerimde
yarısı sönmüş şu mum yarası gümüş bi rüyaya bedel
sizin bu avuç içlerime kustuğunuz romantizma
yanım yatalak sustu mu peş peşe susan Moda sizin
sonsuz patika, doyumsuz duvar ve kaçak elmek
hatta küflü ekmek aşkına; ona gitmeli miyim
bu bardağı paramparça saplayıp boşluğa
şu yarayı cilalayıp pasparlak ki isliğim sizin
size ait onsuz dolduğum bacalardan siz ellerinizle
arsızca kazımış ve unutmuştunuz karasında günün sevişmelerinizi
sizin şu avuç içlerinizden hissetmeye başladığınız ter
ağır aksak nemlendirmişti tüm şehri
ki bodrum katlarından boşalmaya başlayan şu Kadıköy, yine sizin
sizlik, haz, ereksiyon sonrası sigarası, sahte viski
ve trafik lambaları zaten sizin ama benim niyetim içliğine
bir pornografik taşı gömüp de kırmızı kalbine ışığın,
ona gitmeli miyim
oysa sizin içiniz kabarmış, tamam. üç vakte beş vuruşluk şiir
yazacaksınız, anladım. şimdi tam mevsimi kediniz halıları batırdı
ve kızgınsınız. soluk borunuzda avaz avaz siktir çeken perinizi
siktir edip o son dizeyi imgeye everdiniz, şık oldu. mümkündür şairlik hep
sizin. bu ağaçlar, çiçekler, börtü böcek ve yazlık havuzu
avmler, galeriler, smokinler ve kardan adam sizin
ama ben katlayıp da ikiye şu baharı cebime koysam
kırsam, çıksam, koşsam koşsam nefes nefese ona gitmeli miyim
onun şu ensemde nefesi hoşuma gidiyor
bir tramvay durduk yere, piçliğine patlatıyor istiklali
bir sokak soğuğu önümü kesiyor, para istiyor
onu şarap korkan ağzımla öpüyorum
bütün her şeyimi ama her şeyimi sıkıştırdım göğsüme,
göğsümü unutup da metroda, ağzımı yüzümü düşürsem ve yalınayak
ona gitmeli miyim
güneşin bilmediğim, rüzgarın duymadığım, denizin susmadığı sizin
olmadığınız her tepede onu bekliyorum
bir yanımla bekliyorken bir yanımı koparıp da kendimden
ona gitmeli miyim