türkiye'de bir kavrama olduğundan daha fazla anlam yüklemek farzdır. mesela, nimetle şaka olmaz. sonra yerde duran portakal'la güzel bir şut çeken insan, aynı allah'ın yarattığı ekmeği en üst yere koyar. bir de öperek! halbuki portakal doğrudan eline geçerken ekmek belli işlemlerden geçmektedir. bular toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanıyor sanırım. bununla beraber en fazla din denen kavram için insan dahi öldürürler.hem de ateş ile. oysa, savunduğu kavramı ne okumuş, ne araştırmış, ne sorgulamış, ne de gereklerini yerine getirmiştir. o sadece kelimenin savunucusudur ve kelimeye zarar verdirtmez.
neyse! konumuza gelelim. cami denilen ibadet yeri de sadece taş duvarlarla çevrili, içinde ayakkabı koymak için ayakkabılık ve yerde temiz tutulması gereken halı, tavana asılı çok büyük avize ve islamiyeti anlatacak yazılar ve tablolar, ve ibadet etmeyi kolaylaştıran bir mimari yapıya sahip bir yerdir. anlatırken bile ihtişamını kaybetmemesine özen gösterdim. ayrıca çok dini bütün -burada dindar kelimesini niye kullanmıyorum, bir düşün, sevgili dindar!- bir arkadaşımın sözüdür ki; "camiler dini anlatmaz. dini yaşatır".
şimdi belli bir kesimin siyasi amaçları için kullandığı camilerin üzerinden oyun oynayarak devlet yönetmek gibi bir şakaya kalkışan kimse, aslında kendini destekleyen kişilerin inancıyla dalga geçmektedir. evet! yıllarca türban ile dalga geçmesine rağmen kandırıldığını anlamayan halk, şimdi de "camiye ayakkabıyla girdiler. içki içtiler. mala vurdular." diyerek yine inanç sömürüsünü anlamamaktadır. bir kişi de demiyor ki, "arkadaş haklısın da bunun karşılığında benden ne istiyorsun? caminin karşılığı oy mu?".
unutmadan bir de türbanlı yakınına işeyenler var. ben yalan olduğunu düşünüyorum ve aklından neler geçtiğine dair şaşırıyorum.