pazara gidip, bir hayvan alıp, ona ne yapacağımızı anlatan şarkılardır mesele efendim.
pazara gidelim, bir tavuk alalım, pazara gidip bir tavuk alıp n'apalım?
happur huppur happur huppur yiyelim.
pazara gidelim, bir ördek alalım, pazara gidip bir ördek alıp n'apalım?
happur huppur happur huppur yiyelim.
pazara gidelim, bir kedi alalım, pazara gidip bir kedi alıp n'apalım?
happur huppur happur huppur yemeyelim.
bu ne lan? nasıl ya. şimdi abi bak. bu şarkının içine yenilemez hayvan koyunca şarkının sonu değişiyor diye bir öğretmen bu şarkıyı söyletmekten ne zevk alır ki. bu şarkıyı söylerken yüzü gülen bir tane arkadaş da görmedim ben. zorla söylüyorduk la bunu. sonra vay efendim gavur çocukları bilime yöneliyor. bu şarkıyı nikola tesla'ya söyletsen beyoğlu'nda kuyumcu dükkanı açar yemin ediyorum.
pazara gidip, bir tavuk alıp, bunu götümüze sokacak değiliz ya. bunun eleştirisini ben 3. sınıfta çöp tenekesinin önünde kalemimi açarken yapmıştım aslında. çünkü oraya gidince şarkı söylemiyorduk ve düşünmeye fırsatımız oluyordu. ama sıraya oturunca pangaea sen niye söylemiyorsun diyordu öğretmen. bak yin hatırladım. bana zorla kara tren'i söyletmiştin ya öğretmenim. bütün sınıfın içinde o ağlamaklı şarkıyı söylettin ya bana öğretmenim. o yaptığını hiç unutmayacağım. o dersin teneffüsünde boynu bükük dolaşmıştım biliyor musun sen? simit-ayran yaparken boğazımda kalmıştı susamlar. bu şarkılar yüzünden duygularımı bastırdım ve psikopatın teki oldum çıktım. psikolojim arızalanıp duruyor bazen. çocukluğuma inecekler diye psikoloğa gitmiyorum monsenyör. hakikaten ya, çocukların psikolojisi bozulunca bebekliğine mi iniyorlar amk. nedir bu geriye dönme telaşı. biraz ileriyi görün efendim. ne bileyim, damatlığa gidin, askerliğe gidin, ilk iddia oynadığı dükkana gidin, geleceğe dönün!