mutsuz bankacılar sokağı

entry4 galeri
    2.
  1. bundan sonra yine belli bir dönem gece açık telefon metoduyla hayatı stand-by konumuna alıp bekliyosun.ve beklenen an geliyo,bi telefon haydi hoppa işe alındın, 4 ay eğitim vericez istanbul'da, atla gel hemen. eğitimden sonrası belirsiz, ne yer belli ne yurt belli,hayatının ilk brüt-net hesabını yapıp (günde bi paket kısa malbuş alsam,ayda iki kez manitayı sinemaya götürsem -iştahı açıldı bu ara nazar değmesin bi girişte bi arada iki mısır yir- bi gece de şööle okul arkadaşlarıyla fasıl yapsak,e aileye de bi destek lazım...du bakiim 20 milyon artıyo şerefsizim) "kabul ediyorum" diyosun (zaten neyi etmicen dürrük,yönetim kurulu üyeliği verdiler başka yerden de onu mu düşünüyosun) akabinde de bi sözleşme imzalıyosun.öğlen yemeeni bankacılarla yiyosun ilk kez o sözleşmenin ardından,yok diyosun keşkül nefissss harbiden,olsa her öğlen yirim ben,soruyosun her öğlen çıkıyo keşkül diyolar,doğru mesleği seçtiğine inanıyosun.. ve sonrasında bi ferahlama efendim bi küçük dağları ben yarattım havası baş gösteriyo ki sormayınız gitsin..evde sevinçli bi annenin yanısıra ohhhh hayvan evladı anla bakalım senelerdir ben ne çekiyorum dercesine şen bakan bir babaya da sahip oluyosun.bundan sonraki en keyifli kısımlardan biri alışveriş (ki bayan bankacılar çok daha lezzetli geçişmiştir bu süreci diye tahmin ediyorum) aman yarabbi nası güzel tweety kravatlar,snoopy çoraplar alıyorum,öyle huzurluyum...rengarenk dizmişim gömlekleri gardrobuma,yeni pijama bile almışım otelde giymeye,bi de gitmişim 5 kiloluk ipek şampuan şişemi doldurmuşum açık muzlu şampuanla ki benden iyisi yok.nilüfer'den gece otobüsüne cam kenarı alıyorum biletimi,veriyorum takımları çantalarıyla muavine "dikkatli as" falan diyorum bööle en işadamı halimle.bi sigara yakıp, aşti'den memur laciverti görünen şehrime bakıyorum hafif bir sis içinden,tam karizmatikleşicem muavin "nerde incen" diyo, aha buyur işte,"e istanbulda tabi" diyorum,işadamları hep istanbula gider,bilmiyomusun şebelek muavin dercesine bakıyorum adama. "yok abi onu demiyorum haremde mi inicen,yeni sahrada mı,esenlerde mi?" işte bu noktada muavin çok pis sırıtıyo,bütün o işadamı havam gidiyo hafifçe sokulup yanına "eee bilmemne otel varmış da ne tarafta insemki" diyorum,bağıra bağıra cevap veriyo it sıpası "haaaa anladım sen istanbulu bilmiyosun abi tamam tamam geç,şimdi uyursun bi de ben uyandırırım sabah,aman horlamayasın ha hohohooo" ulan varyaaa diyorum,sen gelirsin ilerde ihtiyaç kredisi almaya benden,o zaman iki memur kefil istemessem adam diilim..bozuluyorum...biniyorum cam kenarıma..takıyorum walkmanimi...doors giriyo inceden...people are strange when you're a stanger,faces look ugly when you're alone...hiç tanımadığım insanların arasına gidiyorum lan diyorum,4 ay orda yaşıcam,nasıl olucak acaba...doors devam ediyo...anneme el sallıyorum..gözlerim buğulanıyo...

    sabah yağmurlu bir istanbul karşılıyo beni..mecidiyeköy'de servisten inip (esenler kabusuna son vererek),yüklenip 4 buçuk ton ağırlığındaki eşyalarımı otele doğru gidiyorum,kendi kendime "yolun bundan sonrasında katırları bırakıp yayan devam edicez ,ha gayret az kaldı mordora" falan diye yüzüklerin efendisi yolculuğu gazı vermeye gayret ediyorum ağırlığın altında ama ruhumda ne bi aragorn yatıyo ne bi gandalf,en baba halimde yarım gollum ederim,pek işe yaramıyo oflaya puflaya taşıyorum bavulları ..hayatımda en son 6 yaşında okula başlamamdan bi gün önce babanemin yaptırdığı banyoda bu kadar uzun süre ıslanmış olduğumu farkediyorum ansızın (o yaştaki aklımla bi hafta boyunca çektiğim ishali bile buna bağlamış,ulaaa kadın içimize su kaçırdı bak görüyo musun demiştim...hala bile inanılası bi teori gibi duruyo aslında).sıçan kıvamına gelmemle otele ulaşmam aynı ana denk geliyo.şimdi gönül istiyoki güzel bi stand olsun,aman da depeyi bey hoş geldiniz nerde kaldınız desin bööle bankacı makyajlı bayanlar,kol düğmeli erkekler...bakınıyorum lobiye hiç ööle bişey yok... hayırlara vesile olsun diyip eşyalarımı lobiye atıp dolaşmaya çıkıyorum mecidiyeköy'de.tam o esnada yanıma spor ayakkabı almadığımı farkediyorum,bulup bi ayakkabıcı, bi süre kendimi aldığım şeyin kötü olmadığına ikna ederek bi spor ayakkabı alıyorum.tanımına bu kadar yakışan bir başka eşyayı hala bile görmüş değilim,aldığım "şey" tam manasıyla bi ayak-kabı,ayağı kaplamaktan başka herhangi bir amacı ya da iddası yok.

    biraz daha etrafı dolaştıktan ve artık köşebaşlarında gördüğüm pilavcıların gerçekten pilav sattıklarına kanaat getirip iyiymiş bee dedikten sonra (ankara'da yolda pilav gördüğünüzde alma şansınız olmaz genelde,hatta ankarada yolda pilav görmessiniz.biz ankaralılar her pirinc tanesinde 7 kuluvalla yazılı olduğuna inanır gördüğümüz yerde tüm pirincleri yiriz -babannem demişti bu kuluvalla şeysini de,kadın çok uğraştı imam olayım, hatip olayım diye ama olmadı yazık üzüldü sonra) otele dönüyorum. otel kalabalıklaşmış artık,binbir çeşit yeni bankacı toplaşmış..oda arkadaşı listeleri açıklanmış,her an tetikteyim "bi karışıklık oldu maalesef özlemle depeyi aynı odada kalıcaklar" ya da "aaa tüh burcu'ya yer kalmadı,depeyiyle sığışıversinler aynı odaya" benzeri bi açıklama yapılır (yeni pijama aldım,hayrına diil heralde) ben de "öhöm bak özlem,bak burcu, profesyonel düşünmek gerek,iş arkadaşıyız biz,kalabilmeliyiz aynı odada.sinerji yaratırız hem" diye cevap verir,olmadı yeni ayakkabıları saklarım yatağımın altına giymem hiç diye palanlar yapıyorum.ama ne mümkün! listede buldum kendimi,bi baktım ismimin karşısına;aaaa son derece sivilceli ve kıllı bi erkek ismi ayol: yusuf ali (allahtan öyle çıkmadı,yanlış tahlil yapmışım ilk anda) aldım çantalarımı gittim attım odama,dediler ki kokteyl olucak.indik geri aşşa insan bi tuhaf oluyo ilk anda,tanıdık kimse yok.üstüne üslük tanımadığın tipler de son derece ciddi görünmekte. neyse efendim insan kaynakları geliyo ve "gündüz gündüz kokteyl nası olucakki" sorunun cevabını ikram edilen limonata-kuruyemiş ikilisiyle girdiğin başkent düğün salonu ruh haliyle çözüyosun, geceyi halaybaşı başlayıp halaybaşı bitiren cevval bi amcaoğlu kıvamında dinliyosun anlatılanları. herkes diyoki çok güzel olucak eğitim,şöyle eğiticez böyle eğiticez.fazla tutmuyolar allahtan,bi yarım saat sonra bırakıyolar serbest....

    dönüp odama bir sigara yakıyorum. oraya ait olmadığımı hissederek. yeni aldığım ayakkabılarıma ve 5 kiloluk ipek şampuan şişeme ilişiyo gözüm. bir an önce kurtulmak lazım bankacılıktan diyorum...bir an önce...

    o gün bir an önce diyordum, şimdi 3.yılımı bitirdim bankacılıkta.

    her sabah ama her sabah, o mülakata gittiğim için, o 4 aylık eğitime katıldığım için, bu işi yaptığım için küfrediyorum şimdi kendime..

    cem özer'i beğenmem hiç, hoşlanmam da. o beğenmediğim adam, aziz kedi'nin katıldığı televizyon makinasında birşey söyledi: "içimdeki çocuğu yitirmiş olsaydım bir bankada genel müdürdüm"....içimdeki çocuk olmasa bir bankada genel müdürdüm....cem özer söylüyo bunu..

    ve ben, her sabah içimdeki çocuğu yitiriyorum...onun uykulu, ağlamaklı gözlerine hesap defterleri sokuyorum haince...minicik ellerini müşteri imzalarıyla berbat ediyorum...çikolatalı gofret yerken suratına yayılan o gülümsemeyi alıp elinden müşteri memnuniyeti gülümsemesini yapıştırıyorum o surata, tokatlaya tokatlaya...

    ben, her sabah kendimden nefret ediyorum...

    (depeyi,eksi, 05.01.2006 13:00 ~ 13:06)
    4 ...