benim hayatımı etkilemiş bir yazıdır. depeyi kardeşime sevgilerle.
mutsuz bankacilar sokagi
iş bulunacak sektör açısından hiçbir çaresi kalmayıp da bankacı olmayı tercih ederek, gazetelerin insan kaynakları eklerinde kendi bölümleri ile birlikte anılan nice bölüm mezununu kardeş bellemiş tüm iş adayları bilirler ki; bankacı olmak herşeyden önce mezuniyet yılının yaz aylarında binbir türlü sınava girip,girdiği her kişilik testinde "hadi be bu sefer de şiir okuyan,obsesif,analitik düşünemeyen bir mimar oldum iyi mi"; "neyse geçen ki intihar eğilimli çiçek sever ressamdan iyidir bea" benzeri düşüncelere gark olmakla başlıyor.sınavların ardından geceleri açık bırakarak uyunan bir cep telefonu ve beklenen haberleri müteakip bir işe alım mülakatına giriş ikinci bir safha oluşturmakta.
mülakat apayrı bir çile. ankara'dan kalkıp istanbul'a gidiyosun 15 dakikalık görüşme için. daha önce istanbul'a gelmediysen daha gidişte çıkıyo ilk bokluk. ben kendimi bildim bileli hangi şehire gittiysem otogarda indim arkadaş. otogardan şehrin her yanına bir vesait vardır diye bir kural bellemişim. nevşehir'e gidiyorum otogarda iniyorum, erzurum'a gidiyorum otogarda iniyorum. e istanbul'a gittim, haliyle otogarda indim ben. ne biliyim otogarın eşşeğin sikinde olduğunu, ben sanıyorum ki esenler denen yer tam istanbul'un göbeği, bir elim taksim'de diğeri kadıköy'de olacak...neyse, aldım takım elbisemi, girdim metro turizm'in bürosuna açıkca dedim, abi benim şuracıkta soyunup bu lanet kıyafeti giymem ve traş olmam icabediyo. sağolsunlar beni otogar tuvaletine yönlendirmek yerine kendi muavin odalarına aldılar. bir tanesine iki tanesine alışkınım da bir oda dolusu muavin, kötü iki yatak atılmış bir kenara, bir lavabo bir de ayna. eldeki teknik imkansızlıkları ve muavinlerin uykularını almaya çalıştıkları bu zor şartları bir kenara bırakıp giyindim. önceden tembihlemişler, mülakatta lacivert takım giyilecek, bordo kravat takılacak. neden lan? insan kaynakları cemil cümle barcelona taraftarı mı? soruları çok deşmeden, giyindim çıktım. maslak'a gidicem. ömrümde ilk kez duyuyorum yerin adını. ilk gözüme çarpan adama sordum "abi meraba, ehe, ben maslak'a nasıl gidebilirim burdan?"..."gidemezsin" dedi adam. baktım hiç şaka yapar bi hali yok. "nereye gidebiliyorum abi peki burdan" dedim, "şişli'ye git otobüsle, ordan mecidiyeköy'e geç, sonra bulursun bi yolunu" dedi. "peki" dedim.
gittim şişli'ye. adam bana "şişli'den mecidiyeköy'e geç" demiş lakin semt isimlerine ve semtlerin istanbul içindeki konumlanışlarına ilişkin en ufak bir fikrim yok. "peki" dedim adama ama hani adam "burdan paralel başka bi evrene geç" dese benim için gene aynı şey, ona da peki dicem. şişli'de bir elimde bavulumsu bir çanta, takım elbisem ve sinek kaydı traşımla soruyorum deli gibi "abi mecidiyeköy'e gidicektim de, nası yaparım" diye, deli gözüyle bakıyolar insanlar bana. en sonunda biri söyledi "bak burası zaten mecidiyeköy" diye. inanmadım, ne inanıcam? şişli'deyim lan ben. eminim yani. çok sonra açıklamaya çalıştılar arkadaşlar, yok şişli ilçenin adıymış da mecidiyeköy semtmiş de, yanyanaymışlar da bunlar kardeşmiş de..."semizotu ıspanağın abisidir, greyfurt da portakalın babası" vari tonla açıklama yapıyosun, baştan desene abi biz aynı 1 kilometrekarelik alana hem şişli hem mecidiyeköy diyoruz evet tuhafız biraz diye. amaaaan şehrinde iki tane levent olup birine levent diğerine dördüncü levent diyerek matematikte çığır açan adamlara dert anlatıyorum ben de.
gittim maslak'a, girdim mülakatın yapılacağı plazaya. danışmadaki kıza "merhaba" dedim "ben de sizler gibi çok koyu barcelona taraftarıyım ve giyimimde bunu yansıtmak benim için adeta bir yaşam tarzı. mülakata gelmiştim" diye ekledim. insan kaynaklarını arayıp beklememi istedi. neden? yanımda refakatçi olmadan yukarı çıkamazmışım. iyi niyetlerine verdim bu tavrı, hani çocuk şişli'de neler çekti mecidiyeköy'ü bulucam diye, burdan kaybolmasın koca plazada anlamında aldım. geldi refakatçim...
şimdi naapıyosun? anadoluda orta halli bir ilin hayvanat bahçesine çinden hediye gönderilen bir panda muamelesi görerekten yanında refakatçinle paşa paşa çıkıp yukarı, giriyosun mülakata. binbir türlü zırvalıktan sonra yine refakatçinle inip, çıkıyosun binadan. tekrar şişli, tekrar esenler...(bak gene vazgeçmiyorum otobüse otogardan binilip otogardan inilir iddiamdan)