yıl 2006. otobüs firması: süha turizm. güzergah: kayseri - denizli. koltuk no: 17 (cam kenarı). böyle bir entry girmeme sebep olan şey: eti cin. ne gerek vardı bu kadar bilgiye dediğinizi duyar gibiyim. kurgu için gerekli lütfen bekleme yapmadan devam edelim.
üniversiteyi yeni kazanmışım ve kayıt için tek başıma yola çıkacağım. ilk defa şehir dışına çıkıyorum. her neyse. uygun bir firma ve uygun bir saat için biletimi süha'dan temin ettim ve zamanı geldiğinde otobüsteki 17 numaralı koltukta yerimi aldım.
araç normal saatinde kalkmada biraz gecikti, tam muavine soracaktım ki otobüsün ön kapısından iki kişilik yer kaplayacağı yönünde ön yargı oluşturduğum bir abi bindi. elindeki biletine bakarak geldi ve başıma dikilip bana başıyla selam verdi. daha sonra muzip bir burhan altıntop gülüşüyle sempati kazanmaya çalışmaya çalıştı. sonra poposunun sol kanadı ile 18 numaralı koltuğu işgal ederken bana şuna benzer bir şeyler söyledi ve akabinde bir şey istedi: kardeş ben sürekli 17 numara cam kenarında yolculuk yaparım. yoksa ne uyuyabiliyor ne de rahat edebiliyorum. benim hem uğurlu sayım 17. bu koltuğun satın alındığını öğrendiğimde bu otobüse binmekten vazgeçecektim ama acil işim olduğu için bu seferlik ödün verdim bu kuralımdan. rica etsem yerimizi değiştirebilir miyiz?
ben de uzun bir yolculuk yapacağımdan; etraftan arkadaşlardan aldığım tavsiye ile uzun yolculuklarda cam kenarı tercih etmem gerektiğini düşünüyordum ve o nedenle 'maalesef ben de koridor tarafı koltukta rahat edemiyorum, kusura bakmayın değiştiremem' dedim. sayın abim karşı atağa geçti: ne var yani yer değiştirsek ölür müsün, deyip tıpkı tiki kızların trip esnasında kafalarını hızlıca karşıya çevirip (burun hafif dik hayal edin) 'hı' diyerek atar yaptı.
neyse orijinal bir abi herhalde deyip camdan dışarıya baktım. neredeyse aynı diyaloglarla bir daha rica etti ve aynı kibarlıkta reddettim ve aynı tiki kız tribiyle karşılaştım. nerden almıştım 17 numarayı. almaz olaydım. özellikle cam kenarı istemiştim ama özellikle 17 istememiştim.
neyse otobüs yaklaşık bir saattir hareket ediyor ve ikram servisi yapılmaya başlanıyor ve olaylar burada kopuyor...
muavin bizim koltukların hizasına gelip yiyecek olarak kek, çubuk vs. ne istediğimizi soruyor. ben kek alıyorum. yandaki abi tercih yelpazesine bir istek daha katıyor ve 'eti cin istiyorum' diyor. şöyle diyalog haline getirelim: muavin: m - değişik abi: da da: eti cin istiyorum. m: maalesef beyfendi ikramlarımız arasında yok. da: nasıl olmaz!? ben sürekli süha ile yolculuk yaparken eti cin ikram edilirdi. m: şu anda yok eti cinimiz kusura bakmayın. ama istediğinizden fazlasıyla alabilirsiniz (muavin: tırsma mode on). da: istemiyorum başka bir şey (ses burada çatallaşır ve yükselir). ben eti cin istiyorum (bu arada millet sesten rahatsız olur ve bizim koltuğa doğru gözleriyle yönelir). m: yapacak bir şeyim yok beyfendi. da: ... (sessizlik içinde kollar çiçek ol pozisyonunda kavuşturulur ve yüz kızarık halde önüne döner. bu arada abinin üst dudağının bir cm öne çıkışı beni, potansiyel ağlamalı bir bebek yolculuğunun başlayacağı konusunda endişeye düşürür.)
sanırım bir saat falan daha geçiyor üzerinden ve değişik abi aksaray civarlarında inmek istediğini dile getiriyor. millet şaşkın ve gülüşmeler hakim tıs tıs. özellikle ben içimden jim carrey kahkahaları atıyor fakat korkudan dışıma yansıtamıyorum. çünkü abi bir sağ kroşe geçirse ben camı kırıp, sol şerit üzerinden uçup tarlalara karışırım. otobüs mecburi bir konaklama yaparak değişik abiyi indiriyor. benim mutluluk ikiye katlanıyor. yan koltuk boş. oh mis.
adam bir eti cin uğruna indi neyzen. bir eti cin uğruna. aslında bu (bkz: bir eti cin uğruna) ayrı bir başlık olarak bile açılabilirdi de neyse konuyu dağıtmayalım. zaten bitmiş entry, tamam tamam.
vicdani not: ama muavin abi ayıp etti en azından bir dinlenme tesisinden veya yol kenarı bir bakkaldan alabilirdi eti cini. hem biz de nasiplenmiş olurduk (smiley).