''...iki yüz bin yıl kadar önce, insan beyninin hacmi 3 katına çıktı. bilim bu ani büyümenin nedenini açıklayamıyor. bilim adamlarının saptadıgı gibi, beynin belli bir noktadan fazla, ki atalarımız iki yüz bin yıl önce o noktaya ulaşmıştı, büyümesi zekaya etki yapmıyor. o halde beynimizin bu kadar büyümesinin ardında yatan evrimsel amaç neydi?
bence beynin büyümesi, bellege yer kazandırmak içindi. son deneyler, bize bellegin, belli sinir merkezlerinde degil, yaygın olarak tüm beyinde bulundugunu açıklıyor. insanoglu daha uzun yaşamaya başlayınca, entelektüel faaliyetlerinin alanı genişleyince, hatırlayacak daha çok şeyi oldu. yani evinde daha çok dolap bulundurması gerekti diyelim. ama işin ilginç olan yönü, yeni dolap alanının, o sıra ihtiyaç duyulanın çok üstünde olmasıydı. hatta bugün gerekenden bile fazladır. oysa bizler o çagın insanından üç kat uzun ömür sürüyoruz. faaliyetlerimiz de geometrik dizi olarak artıyor. yoksa evrim bizi ilerde şimdikinden çok daha uzun yaşayacagımız günlere mi hazırlıyordu? bellek alanının genişlemesi, uzun vadeli bir uzun ömür planının parçası mıydı? bir ölümsüzlük numarası mıydı?
(...)
bu konularda ancak tahmin yürütülebilir. ama bildigimiz bir şey varsa, beş duyumuzdan bellege en yakın olanı koku almadır. insanoglu, yönelimlerinde giderek görselleşmiş de olsa, koku alma organı çok küçülmüş de olsa, bellegi uyandırmak konusunda göz, koku duyusuyla asla rekabet edemez. kokunun çagrıştırdıgı anılar, görsel imgelemin ve sesinkinden çok daha çabuk ve canlı biçimde ortaya çıkar. hatta psikatristler, hastada bastırılmış çocukluk anılarını canlandırmaya ugraşırken, parfümden ve kokulardan yararlanmaya başlamış bulunmaktadırlar.
(...)
koku, ölmekte olan bir insanı en son terk eden duyudur. görme, duyma ve hatta dokunma gittikten sonra, ölmek üzere olanlar koku duyularına tutunurlar. böyle olması biz parfümcülerin çalışma alanının ne kadar önemli oldugunu anlatmıyor mu?''