Dini tercih ve kabul etmek bir istek ve kanaat işidir. Dinin özünde zorlama yoktur. Çünkü insanları zorlamak, dinin ruhuna aykırıdır. Bu konudaki ayet şöyledir:Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi hakkı benimseyip iman ederdi. Yoksa sen inanmaları için insanlara zor mu kullanacaksın?Buna göre, Kurandaki ayetlerde gerçeğin gösterildiği, insanların sorumluluklarına katlanmaları kaydıyla istediği yolu seçebileceği belirtilmiştir. Dinin özünü hür irade, kendi isteğimiz ve seçimimize göre yaptığımız bir inanç ve iman teşkil eder.Peygamberlerin görevi, dini sadece anlatmak ve tebliğ etmektir, insanları islâm dinîne girmeleri için zorlamak değildir. Allah bir ayetinde - bu konuda - şöyle buyuruyor:O halde (Resulüm, insanlara), öğüt ver (dini anlat). Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde (dinî konularda) bir zorlayıcı değilsin.Peygamber (s.a.v.) insanları islâmiyet için zorlamayarak hoşgörüyle davranmıştır. Bir zaman kendisine düşman olanları bile Mekkenin fethinde affetmişti. Bu, onun geniş hoşgörüye ve üstün ahlak anlayışına sahip olduğuna işaret eder.islam tarihine bir göz attığımızda açıkça görüyoruz ki, başka dinlerin mensupları bizim aramızda huzur içinde yaşamışlardır. Fatih Sultan Mehmet istanbulu fethedince Hristiyanların dinî inanç hürriyetine geniş ölçüde saygı göstermiştir. Fatih, Hristiyanlığa karışmamış, kiliselere bir zarar vermemiş, aksine din hürriyetini teşvik etmiştir. Bu konuyu bizzat diğer din mensupları itiraf etmiştir. Yukarıdaki bu iki örnek bile dinimizin zorlamayı kabullenmediğini ve daima hoşgörüyü esas aldığını gösterir.