gezi parkındaki fuhuş rezaleti

entry40 galeri
    37.
  1. Tepkisiz kalanlar var. Kimi kör, kimi görüyor ama görmezlikten geliyor, kimi de yandaş medyaya aldanıp “direnişçiler bankları, reklam tabelalarını kırdı, kamu mallarını
    ateşe verdi, polise taş attı, üç beş ağaç için ayaklanılıp devlete birsürü zarar verdi, hatta ve hatta o kurulan çadırlarda fuhuş yapıldı” gibi haberleri doğru kabul edip,
    tepkisiz kalmayı geç karşı tepki vererek, polisin yanında, direnişe karşı sopalarla hatta döner bıçaklarıyla yerlerini alıyor.

    Belki seçimde oy bile kullanamayacak yaşta olan, o çirkince fuhuş damgasını yapıştırdığınız gençler; şuan sokaklarda resmen insanlık dersi veriyorlar. Ankara’da bulunduğum
    sürede onlara karşı olan bütün düşüncelerimi, yargılarımı değiştirdi o sözde polise saldıran, taşkınlık yapan, anarşist gençler. Mükemmel derecede organize olmuş, birim birim
    ayrılmıştı o gençler. Kimi gerilerde bekleyip biber gazından gözü yaşlı, öksürerek kaçanlara süt veriyordu, kimi su, kimi limon, kimi peçete, kimi sirke, kimi ise talcid bile dağıtıyordu.
    Hem de istemeden, kendileri koşup geliyordu yardıma ihtiyacı olanları gördükçe. Bir teşekkür bile beklemiyordu hiçbiri. Karşılıksız, çıkarsız her şey. O onun görevi artık. Kendi
    kendine üstlendiği bir görev. Yani herkes birbiri için oradaydı. Bir de daha aktif, daha gözü kara olanlar vardı. Cephede bulunanlar. (neden cephe oluşturduklarından, neden
    polise taş attıklarından da bahsedecem ileride) Onlar kendilerine siper ettikleri kontrplakların ardına sığınarak yavaş yavaş polise doğru ilerlemeye çalışan, biber gazını en yakından
    soluyan, hatta gazını geç direkt kapsülüne maruz kalan gençlerdi. Çoğunun da maskesi yoktu ha. Tabii doktorların kullandığı kıytırık hijyen maskesini saymazsak. (o da bi boka yaramıyo hani)
    Onların bir kısmı cephede dururken bir kısmı kasalarla cepheye taş, limon su taşıyordu. Bir kısmı da yaralananları cepheden alıp gerilere, tedavi edebilecekleri bir yere taşıyordu. Bildiğin savaş meydanı…
    Sonra tıp öğrencileri devreye giriyordu. Kendilerine revir yapmaları için izin verilen mekanlarda yaralıları tedavi ediyorlar, astım krizi geçirenleri belki de hayata döndürüyolardı
    geleceğin doktorları, hemşireleri. Ta ki revir olduğu tespit edilen mekanlarına bile bile gaz bombası atılana kadar. Sonra yeni revir arayışı tabii… Ha unutmadan cephenin en önemli,
    en açıkta ve en tehlikede olan tayfası vardı bir de. Cepheyle halkın ortasındakiler. Gelen gaz bombalarını etkisiz hale getiren birim... Direnişe katılıp az bişey gözlemlerseniz,
    gaz bombası geldiğinde tüm kalabalık bombadan kaçarken onlar bombaya doğru koşanlardı hep. Ya geri fırlatıyolardı ya da suya sokup bir sonraki bombayı bekliyolardı.
    Hep gençlerden bahsettim. Yeni nesile olan güvensizliğim zerre kalmadı diye etkilendim herhalde. Sadece gençler yoktu tabi. Yetmiş yaşındaki teyze de vardı, eşini çocuklarını
    almış gelmiş kırk elli yaşlarında amca da, hatta tek ayağı alçıda, gaz bombası geldiğinde seke seke uzaklaşan abla da, tekerlikli sandalyesiyle gelen engelli vatandaş da. Yine
    durup dururken gaz bombası atılmıştı. Herkes uzaklaşırken ben gaza doğru yöneldim fotoğraf çekmek için. Sert bi şekilde kolumdan tuttu biri. Ben “aha polis” derken döndüm,
    teyzenin biri, elinde de 1,5 litrelik kola şişesine doldurduğu süt. Bi peçeteye döktü, gözüme, yanaklarıma sürdü. “Şimdi git” dedi. Gittim ben de... Direniş sırasında acıkıp izmir
    caddesinde bir pastaneye oturdum. 2 poğaça 1 limonata. Kalktım, hesabı ödeyemedim ama. Boynumdaki fotoğraf makinesini gören amca, “senden para mı alacaz, çek çek görsün
    millet gerçekleri” dedi. Eyvallah dedim tekrar girdim alana… Yani orda 3000, 5000, 10000 kişi yok. 1 kişi var sadece. Herkes 1 olmuş birbirini kolluyor. Sayılar vererek, biz de bu
    kadarı sokağa dökeriz diyerek, çocukça, sözde korkmadığını dile getirmeye çalışanlar bu 1’likten korkmalılar bence.

    Peki bu cephe niye var? Neden polise taş atılıyor? Eskişehir’deyim günlerdir. Burda polise taş atılmıyor. Polis, belediye, valilik artık her neyse insanlar özgürce düşüncelerini
    dile getirsin diye bir mekan belirlemiş. Espark önü. Şehrin merkezi sayılır. Ankara’nın Kızılay’ı, istanbul’un Taksim’i. Orda günlerdir serbest kürsüde halk düşüncelerini dile
    getiriyor özgürce. Genç, yaşlı, anne, baba, ateist, dindar, türk, kürt, türbanlı, türbansız ve en önemlisi parti bayraksız, provokesiz herkes konuşabiliyor. Polis yok, doğal olarak
    çatışma yok, gaz yok, tazyikli su yok, ölen, hatta yaralanan bile yok. Peki Ankara’da, istanbul’da, izmir’de ve çatışma olan diğer illerde neden aynı durum söz konusu değil?
    Kızılay meydanında halk toplanmış hep bir ağızdan sloganlar atarken, hatta gelen şarjlı müzik setinden çalan “Ankara’nın bağları” şarkısıyla Ankara havası oynarken,
    en ufak bir taşkınlık, aşırılık yokken bir anda 5 tane gaz bombası geldi alanın tam ortasına (bir kez olmuş bir durum da değil bu.) Amaç püskürtmek, kalabalığı dağıtmak
    değil yani. Amaç zarar vermek. Kendileri gibi düşünmeyen insan topluluğu var orada. Binlercesi bir arada. Bildiğin fırsat. Tam ortalarına atalım ki püskürtmüş, dağıtmış olmayalım
    sadece, zarar da vermiş olalım zihniyeti… işte o beğenmediğimiz; saçına, konuşmasına, giyimine hatta dinlediği müziğe bile kıl olduğumuz gençler bu yüzden cephedeler. Polisi
    uzak tutmaya çalışıyorlar ki halk meydanda toplanabilsin, sesini duyurabilsin. Onlar olmazsa meydan da olmayacak diye. Onlar olmazsa meydandaki o ayağı alçılı abla, yetmiş
    yaşındaki teyze, engelli vatandaş, vatanının yönetimindeki insanlar tarafından daha çok gaza maruz bırakılacak, üzerlerine tomalarla daha çok su yağdırılacak diye.

    Ha unutmadan, polise durup dururken taş atan, etrafa zarar veren, vuran kıran döken kesim elbette var. 100’lerce hem de. Ama o 1 olmuş binler de, bir yandan direnirken bir
    yandan onları engellemeye çalışıyor. Hem de uygun bir dille, tavırla. Bu provokatörler halktan birileri de olabiliyor; eylem anlayışı o olan, kendi kendine takılan da olabiliyor; direnişe
    karşı olup sırf “bakın direnişçiler neler yaptı diye kırıp döküp, kendi eserinin fotoğrafını çeken de olabiliyor; şöyle bir zamanda peyzaja önem veren, kuğulu çevresine döşenmek
    üzere taşları meydana bırakan belediye de olabiliyor.

    Bunları neden yazdığıma gelince: Hükumet yanlısı olabilirsiniz, görüşünüz odur, kimse de bişey diyemez. Olaylardan haberdar değilsinizdir, show tv, kanal d, cnn türk, haber türk
    ve bunun gibi kanalları izleyip yanlış bilgiler edinebilir hatta penguenlere olan sempatinizi bir kat daha artırabilirsiniz, ona da kimse bişey diyemez, sizin ayıbınız sizin yanlışınızdır
    ama oradaki gençlere “fuhuş yapıyorlar” da diyemezsiniz arkadaş. Madem kendinizi dindar kesim olarak adlandırıyorsunuz; biz dinsiz, alkolik, çapulcu ve benzeri insanlarız;
    sizin yalanın, iftiranın ne kadar günah olduğunu bizden daha iyi bilmeniz gerekmez mi? Üstelik bu kadar çirkin bir noktaya vardırarak.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük