tanıklar var, daha önemlisi her şeyin açıkça görüldüğü bir video kaydı var. bir polis diğer meslektaşları yerlerinde sakince dururken ve durup dururken göstericilerin arasına dalıyor, birini tekmeliyor. bu sırada polise taş atılıyor. niyeyse ve hiç de gerek yokken tabancasına davranıp rastgele ateşliyor. kurşunlardan biri ethem sarısülük'e isabet ediyor ve yere yığılıyor. polis arkasını dönüp koşarak uzaklaşıyor.
videoyu izleyen herkesin göreceği budur, başka bir şey gören hallüsinasyon görüyor olmalıdır.
polisin tabancasını kullanmasına gerek var mıydı? hayır, doğrudan bedenine yönlenen bir saldırı yoktu. atılan taşlar o giysiye, koruma kalkanlarına vız gelir. silahına sarılmadan kaçıp gitse bir şey olur muydu? hayır.
meşru müdafaa sözkonusu olabilir mi? hayır, kimse ona saldırmamış aksine o polis insanlara saldırmıştır, kimbilir hangi dürtüyle! ve bir insanın canını almıştır.
bu polisi salıveren mahkeme onu beraat de ettirecektir. adil yargılama süreci gerçekleşmemekte, "polisimizi yedirmeyiz" üzerinden bir katil masum hale getirilmeye çalışılmaktadır.
bu saatten sonra kimse bağımsız yargı, adalet falan demesin. kaydedilmiş bir cinayet ve tutuksuz yargılanma! muktedir olanın emriyle gözlerini açan, terazinin bir kefesine -sözde- çaktırmadan basan bir adalet. başbakan yardımcısı çıkmış, "olabilir", " taş eline gelmiştir" yalanları uyduruyor.
tuhaf-ilginç-garip-olağandışı olan şudur: "inancıma, yaşayışıma, özgürlüğüme karışma, bana, insanlığıma, düşünceme saygı duy" talebiyle sokaklara hak aramaya çıkmış insanlara adeta kışkırtırcasına tam tersi davranılmakta. "karışırım, benim istediğim olur, sandık, camiyeee, başörtülü bacılarıma"
ülkenin başındaki adam sokakları yangın yerine çevirmeye çalışıyor, hesabı nedir, bilmiyorum. gidişine zemin mi hazırlıyor, yaklaşmakta olan ekonomik krize bahane mi yaratmaya çalışıyor, muamma. ülke yanarken üzüm yiyerek seyredecek mi acaba?
üzülüyorum, üzgünüm ben. iyi bir yerlere gitmiyoruz.
edit: bunu yapmayı hiç sevmiyorum ama; a pezevenk, nedir zoruna giden? görme organın götün müdür? kim zımparaladı beynini bu kadar? nerenle, nasıl, ne suretiyle? seninle aynı ülkede yaşamayı, aynı dili konuşmayı bana dayatan kaderin hay amk!