"the castle" franz kafa'nın 1926 yılında yazdığı eseridir. kitapta bürokrasi, alienation yoğun olarak işlenmektedir.
kitapta yeryazımcı olarak bir yerleşim yerine atanan k.nın, bu yerleşim yerindeki halkla ve ordaki kökleşmiş, geçit vermeyen egemenliğin kurumsallaşmış alanı olan bürokrasi kavramıyla mücadelesi anlatılmaktadır. (yerleşim yeri dedğim bu mekanın bir şatonun etrafında kurulmuş bir köy olduğunu varsaydım zira burayla ilgili en ufak bir kitapta yer almamakla birlikte insanın kafasında hemen hemen hiçbirşey de şekillenemiyor.)
yeryazımcı olarak atanan k. köye geldiğinde burada çalışacak gerçekte bir yeryazımcı kadrosunun bulunmadığı, bürokrasinin hangi basamağında gerçekleştiği belli olmayan ayrıca geri düzeltilmesinin gene bürokrasi sebebiyle imkansız olduğu bir hatanın sonucu o köye atandığını farkediyor. olaylarda burdan başlıyor.
bu yanlışlığın düzeltilmesini kafasına koyan k. ordaki halkla ve halkın üzerinde egemen fakat halktan ayrışmış, şato duvarları içerisine hapsolmuş, kurumsallaşmış bürokratik düzenekle savaşmaya başlıyor. ayrıca bu savaş genel olarak uzun ve birebir diyaloglar halinde bu kitapta geçmektedir.
kahramanımız k. bu savaşı verirken bir yandan da bu savaşa hizmet edebileceğini düşündüğü bazı insanlarla temasa da geçmektedir. ara sıra oranın en yüksek amiri olan kont klamm'la ufak tefek münasebeti olan frieda, memurlar arası iletişimi sağlayan ama götürdüğü mesajlardan hiçir şekilde haberi olmayan barnabas, ayrıca oranın fi tarihinden bu yana muhtarı bunlardan bir kaçıdır.
kont klamm'a ulaşabilmek için adım atan k. ulaşabildiği en yüksek merci olan kontun yardımcılarından birinin sekreteriyle konuşmasında sekreter:
+ ben buraya halkın sorunlarını, isteklerini onlar adına dinlemeye gelir ve kayıt altına alırım. eğer amirlerim benden bu kayıtları isterlerse bende onlara iletirim. asla amirlerimle aramızda bir konuşma geçmedi şimdiye kadar. çok uzun süredir bu işi yapmama rağmen birkez olsun benden bu kayıtlar sorulmamıştır. aldığım kayıtlarda çekmecelerde çöplerde çürür gider. onların sekreterleri olmama rağmen onların toplantılarına katılmam. onlara da bu toplantı hakkında soru sormam. benim görevim sadece ahalinin dediklerini , isteklerini yazmaktır. senin kontla görüşmeni amirlerime iletsem bile amirlerimin kont klamm'a söyleyebileceklerini zannetmem.
ayrıca k. nın barnabas, frieda ve muhtarla olan münasebetlerinde de sürekli olarak yukarıdakine benzer sorunlarla karşılaşmaktaydı k. . ahalinin de ayrıca bürokrasi çarkının yanlışlıklarını, aşılamazlığını içselleştirmiş olması ve bundan da şikayetçi olmamaları k. savaşını da büsbütün ümitsizleştirmekteydi. bu nokta da zaten k. yı alienation ın içine sürüklemiştir.
statükoyla mücadelesinde ayakları yere basan bir destek bulamayan zaman geçtikçe iktidarın örgütlenmesinin ahali üzerinde ne denli kök salmış olduğunu anlayan k. denemesinin bir anlamda başarılı olamayacağını sezinliyor.
franz kafka bu kitapta statükoyu kabullenmiş olan köylünün belkide iktidarın gücünden daha önemli ve daha güçlü bir engel olduğu kanısına varıyor.
ek bilgi: kitapta hemen hemen hiçbir tasvirin bulunmaması kahramanların çoğunun neredeyse cinsiyeti hakkında bile kafanızda en ufak bir görüntünün canlanmasına izin vermiyor. sayfalar süren diyaloglar gerçek anlamda sabır istiyor.