yazarlardan uydurma hikayeler

entry6 galeri
    4.
  1. son maçlarını da kaybederlerse küme
    düşeceklerdi, işleri zordu, çünkü bir hafta
    sonra lig şampiyonluğuna oynayacak olan
    takımın sahasında mücadele edeceklerdi.
    maç olmayan günlerde bomboş olan o
    sahada bizler top koştururken kümeye
    düşecek olan takımın teknik direktörü
    dirseğini duvara yaslamış, sigarasını derin
    derin çekerek bizi seyrediyordu. tam
    sigarasını ağzına götürüp tekrar içine
    çekecektiki benim akıl almaz golümü görüp
    sigarasını yere düşürdü ve alelacele ayağıyla
    ezdikten sonra ıslık çaldı bana, döndüm,
    yanına gittim. oyunumu beğendiğini ve
    takımın çalışmalarına katılıp
    katılmayacağımı sorduktan sonra gelecek
    sezon benim takımda iyi işler
    yapabileceğimden söz etti. bense onu
    gülümsetecek şu sözleri sarfettim "hocam
    haftaya küme mücadelenizde bana yer
    verseniz". "düşmüşüz olm zaten, girsen ne
    olacak, teklifimi unutma, çalışmalara katıl,
    seneye kadroda görmek istiyorum seni"
    dedi. "hocam ciddiyim, son maçınızda görev
    verin bana, madem kaybetmişsiniz öyleyse
    ne kaybedersiniz beni denemekle" dedim.
    elini omzuma koydu ve gülümseyip gitti...
    aradan bir hafta geçti, şampiyonluğa
    oynayan takımın sahasında, küme
    mücadelesi veren takımın formasını giymiş
    orta sahada başlangıç düdüğünü
    bekliyorum. karşı takım kendinden emin,
    küfürbaz taraftar 10, 10, 10, 10 diye
    bağırıyor. nihayet maç başladı, ilk atağı
    karşı takım yaptı, geriye dönüp ataklarını
    öldürdüm. atak sırası bizdeydi, orta sahaya
    kadar paslaşmaları sürdürdüm, orta
    sahadan sonra ise bizim takımdan bir tek
    adam bulunmadığından sağdan atıp soldan
    kaçmalar, bacak arasından atmalar, şekilli
    çalımlar derken karşı takımın kalecisiyle baş
    başa kaldım, kaleciyi yatırıp 7 metrelik
    dikdörtgene yuvarladım topu, karşı takımın
    kaskatı kesildi, neye uğradığını şaşırdılar,
    birbirlerine kızdılar, gol sevincimizi
    yaşadıktan sonra kendi sahamıza geçtik.
    maçın 2. dakikasında attığım golü sırasıyla
    10, 25, 45, 46, 64, 76, 82, 90+1. dakikada
    attığım goller izledi. şampiyonluğa oynayan
    takımı 9 - 0 yenerek tarihinin mağlubiyetini
    yaşatırken takımı kümeye düşmekten
    kurtarmış, teknik direktörün ve takım
    arkadaşlarımın omuzlarında bulmuştum
    kendimi.
    yaz boyu çalıştık, takım oyununu içimize
    çektik. gerçek bir takım olma yolunda
    doğru istikamette emin adımlarla
    yürüyorduk, takımın bana güveni tamdı.
    nihayet sezon başladığında namımı
    duyanlar başta olmak üzere, stadın her
    tarafı doluydu. onlar verdi coşkuyu ben
    attım golleri, her gol atışımda bağrına
    bastılar beni, rüya gibi bir sezon geçirdik.
    22 maçta 334 gol atmıştık, bunların 328'i
    benimdi. gazetelerin spor sayfalarının
    amatör liglerinde ismim geçiyordu artık, bir
    sonraki sezonda üst ligde mücadele
    ediyorduk, gücümüzden hiçbir şey
    kaybetmemiştik, daha iyi bir performansla
    yine şampiyon olduk ve bir üst lige çıktık.
    süper lige çıkmamıza bir adım kalmıştı,
    keşke zaman su gibi geçseydi, kendimizden
    emindik. gün geldi ki süper lige çıktık,
    mahalleli çılgın atıyor, mahalle takımı süper
    lige çıkmıştı, gül abla fanatik ile röportaj
    yapıyor beni çok sevdiğini mahallenin uslu
    çocuğu olduğumdan söz ediyordu, yusuf
    abinin de ondan aşağı kalır yanı yoktu,
    bizim dükkanda çalıştı diyordu. işte gün
    geldi, süper ligde ilk maçımız. gözler bize
    çevrilmiş, en çok ben merak ediliyorum,
    çünkü golleri daima ben atıyorum,
    kalecimizden aldığım topu ileri sürüyor,
    karşı takımın hepsini çalıma diziyor ve
    golleri atıyordum. bu performansımı süper
    ligde de sürdürünce ilk maçımızı 15 - 0
    kazandık. "süper ligde dökülürler" dedikleri
    takım süper lig devini kendi sahasında
    tarihi hezimete uğratmıştı.
    sayılı fikstürler tez geçer derler, geçti gitti,
    hiç gol yemeden her takıma en az 10 gol
    atarak ligi şampiyon olarak tamamladık.
    gözler artık şampiyonlar ligindeydi, ispanyol
    basını, ingiliz basını ve dünyanın diğer
    medya kuruluşları benden bahsediyorlardı.
    birkaç sene önce küme düşecek amatör bir
    mahalle takımını bugün şampiyonlar ligine
    taşıyan adam gazetelerin ilk sayfasına
    yerleşmişti. başarımı kıskananlar "ahaha
    messi, ronaldo çıksın karşısına da görelim"
    diyorlardı. işte şampiyonlar liginde ilk
    maçımız, rakip porto, yazık oldu ki 17
    golümüze karşı bir gol atamadılar.
    ilerliyorduk, deliydik, çıldırıyorduk, çıldırttım
    takımı. dünya güneşin ve kendi ekseninin
    etrafında döne döne tarih yapraklarını bir
    bir çevirme görevini bizlere verirken,
    şampiyonlar ligi finali geldi çattı. rakibimiz
    barcelona'ydı. bayern münih'i evinde 6-0
    yenip bizlerle final oynama şerefine nail
    olmuşlardı. maç başladı, iniesta ile çavi
    paslaştı, messi'ye bir ara pası düşüncesi,
    top bende, messi ayağımdan topu almaya
    çalışırken hooop pazara, arkasında pike,
    ona da bir çalım, çalım üstüne çalım derken
    kaleci valdes ile baş başa kaldım. ispanyolca
    "brezilyalı ronaldo'nun neyi oluyon" diyip
    lafa tuttum, omuzlarını kaldırıp "hiç" dedi,
    boşluğundan faydalanıp bacaklarının
    arasından kaleye yuvarladım topu,
    gooooool. dünya devi barça 1-0 yenikti
    mahalle takımımıza, yüzlerinde korku
    okunuyordu hepsinin. birbirlerine
    kızıyorlardı, aralarına girip "beyler sakin,
    sıkıntı yok". diyip topu orta sahaya doğru
    yuvarladım. santra ile oyuna başladılar.
    henüz şaşkınlıkları ve korkuları dinmemişti
    ki topu yine kapıp tek başıma hepsini
    çalımlayıp kale çizgisinde topu durdurup
    yere yattım ve kafamla vurup golü attım.
    mahalle futboluyla dünyayı dize
    getiriyorduk, ötesi yoktu artık. şampiyonlar
    ligi şampiyonu olduk barcelona'yı 23 - 0
    yenerek, tüm goller benimdi, dünyanın
    gelmiş geçmiş en iyi futbolcusunu
    konuşuyordu herkes...
    işte bu düşüncelere dalıp giderken selimiye
    spor ile paşabahçe maçının bitiş düdüğüyle
    irkildim. maç berabere bitmişti, seyirci yavaş
    yavaş ayrılıyordu, ben de ayrıldım, ayrılırken
    telefonuma sarıldım, arkadaşı aradım ve
    dedim ki "maç alalım mı lan halısahada,
    çoktandır oynamıyoruz, 11-12'ye alıyorum,
    oynarsın dimi"
    2 ...